Mahkeme, Alevi inancına mensup 14 Türk vatandaşının, okullardaki zorunlu din derslerinin “sadece Sünni değerler temelinde verilmesini” gerekçe göstererek 2011 yılında Ankara’ya karşı açtıkları davayla ilgili kararını açıkladı.
Davacılar, 2011-2012 yılında yapılan değişikliklere rağmen zorunlu din derslerinin “Alevi çocukların kafasında karışılık yaratacağı” tezini ileri sürmüş, bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin eğitim hakkıyla ilgili maddesine aykırı olduğunu savunmuşlardı. Başvuru Mahkeme tarafından kabul edildi. Ancak Strasbourg yargıçları, sadece başvurunun yapıldığı tarihte ilköğretimde okuyan çocuğu olan üç davacının kendilerini “mağdur” olarak tanımlayabileceğini belirtti. Başvurunun kabul sürecinde Türk hükümeti tarafından öne sürülen “davacılar 20 sayfalık dilekçeyle başvuru yaptı, sadece tek bir irtibat adresi belirttiler” gibi tezler ise AİHM tarafından blok halinde geri çevrildi.
Davacılar, davanın esasa ilişkin bölümünde din derslerinde “Sünni yaklaşımı” eleştirirken, Türk hükümeti din ve ahlak kültürü derslerinin “İslami eğitim” amaçlı olmadığı, “objektif ve çoğulcu biçimde hazırlandığı” ve “ailelerin çocuklarını diledikleri dini ve felsefi inanca göre eğitmelerinin önünde engel teşkil etmediği” tezleriyle savunma yaptı.
Tarafların sunduğu belgeleri inceleyen AİHM, din ve ahlak kültürü derslerinin içeriğinde son yapılan değişikliklerin “yeterli olmadığına” ve “İslam’ın Türkiye’de nüfusun çoğunluğu tarafından uygulanan ve yorumlanan şekliyle tanınmasını ağırlık verilen bu derslerin temel ekseninde oynama olmadığına” kanaat getirdi. AİHM, kullanılmakta olan din ve ahlak kültürü kitaplarında Türkiye’de çoğunluğun ait olduğu Sünni İslam’a daha fazla yer ayrılmasının “beyin yıkamak” anlamına gelmediğini belirtmekle birlikte, Alevi inancının kendine has özellikleri dikkate alındığında, davacıların bu derslerin kendi çocuklarında oluşturacağı “bağlılık çatılması” konusunda kaygı duymalarının normal olduğuna vurguda bulundu.
Kararda, devletlerin dini konuların düzenlenmesinde “yansız ve tarafsız olma yükümlülükleri” de hatırlatıldı. “Uygun bir muafiyet sistemi olmazsa bu tür bir çatışma kaçınılmazdır” ifadelerinin kullanıldığı gerekçeli kararda, “Türk eğitim sisteminin sadece Hristiyan ve Musevi öğrencilere muafiyet hakkı tanıması Alevi öğrencileri ailelerinin dini ve felsefi inançları ile okul tarafından verilen dini eğitim arasında bırakabilir” yorumu da yer alıyor.
Avrupa ülkelerinin çoğunda din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarıldığı ya da öğrencilerin muaf tutulabilecekleri sistemlerin yaratıldığını da anımsatan AİHM, Türk hükümetinden de ivedi olarak benzer bir uygulamaya geçmesini istiyor. AİHM, kararının bu bölümünde Ankara’ya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 46’ıncı maddesini hatırlattı. Söz konusu maddede, Sözleşme’ye taraf devletlerin AİHM kararlarına uyma yükümlülükleri not ediliyor.
Davacılar maddi veya manevi tazminat talebinde bulunmadığından AİHM sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin eğitim hakkıyla ilgili maddesinin ihlalinde hüküm kıldı. Oy birliğiyle alınan karar, 3 ay içinde itiraz edilmezse kesinleşecek.
©Deutsche Welle Türkçe | Kayhan Karaca