Ağza Alınmayacak Sözleri Dergilerde Yayınlamışlar: Peyami Safa ve Nazım Hikmet'in Arasında Gelişen O Kavga

Peyami Safa gerçekten çok güçlü bir yazar, Nazım Hikmet için bir şey söylemeye zaten gerek yok. Başta dost ardından düşman olan bu iki önemli şahsın arasında geçenleri anlatıyoruz.

Önce Peyami Safa ve Nazım Hikmet'in dostluğu nereye dayanıyor oradan başlayalım.

Nazım Hikmet'in hapiste olduğu bir dönem Peyami Safa Cumhuriyet gazetesinin edebiyat sayfasını yönetmektedir. Bu sayfada Peyami Safa, Nazım Hikmet'in 'Yanardağ' başlıklı şiirini yayımlıyor ve gazetenin yöneticilerinden çok büyük tepki alır hatta öyle ki ertesi gün gazetede şunlar yazar: 'Mahkum bir adamın kaleminden çıkmış olan 'Yanardağ' adlı manzume, gazetemizin dünkü nüshasında, yazı işleri müdürüne gösterilmeden yayımlanmıştır. Mesleği mesleğimize katiyen uymayan bir muharrire ait olan manzumenin gazetemizde yayımlanmış olmasından dolayı, okurlarımızdan özür dileriz.' Bu olaydan sonra ise Peyami Safa'nın çalıştığı yer ile arası açılıyor ardından da işten ayrılıyor.

Nazım Hikmet serbest kalıyor ve kendisi sebebiyle işinden ayrılan Peyami Safa'yı arıyor.

Bu olayın ardından ise ikilinin arasında yakınlık ve dostluk başlıyor. Birlikte Resimli Ay dergisinde çalışıyorlar. Nazım Hikmet, Jokond ile Sİ-YA-U şiirini kaleme alıyor. Peyami Safa bu şiir hakkında  Resimli Ay dergisinde 1929'da Nazım Hikmet hayranlarını öfkelendirecek derecede uzun bir yazı yazıyor. Hatta öyle ki Peyami Safa ile Nazım Hikmet'in hayranları arasında kavga çıkıyor. Nazım Hikmet ise bu yazının üstünde durmuyor.

1930 yılında Peyami Safa'nın Nazım Hikmet'e "kara sevda ile" diye ithaf ettiği kitabı yayımlanıyor.

Tabii bu ithaf basımdan ve Resimli Ay'daki yazıdan önce gerçekleşiyor. Hatta söylenenlere göre de madde kullandıkları bir vakit Nazım Hikmet Peyami Safa'yı o güne kadar yazdığı kötü yazılardan silkelenmesi için uyarıyor. Ardından Peyami Safa 'Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nu kaleme alıyor.

Nazım Hikmet, Resimli Ay dergisinde 1930'da "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" romanından övgü ile bahsettiği bir tanıtım yazısı kaleme alıyor.

Tabii arada şu paragrafa da yer veriyor: “Peyami’nin romanı realisttir, fakat eski manada fotoğraf realizmi değil, şeniyetlerin abidesini yapan ve bunu yapmak için bir sıra tahlil ve terkiplerden mürekkep bir kompozisyon vücuda getiren diyalektik bir realizm.”

Nazım Hikmet ve Peyami Safa'nın arasının açılması ise yazıdan dolayı değildi, kısacık bir diyalogdu.

Nazım Hikmet'in para sıkıntısı çektiği herkesçe biliniyorken bir gün Peyami Safa çok normal bir biçimde Nazım'a 'Gelen paraları kim alıyor?' diye soruyor. Nazım Hikmet ise şaşıp kalıyor ve çok üzülüyor asla böyle bir şey olmayacağını söylüyor. Konu fazla uzamadan birden kapanıveriyor. Bu konuşmadan sonra aralarındaki arkadaşlık bitmese de yakınlık kalmıyor.

Nazım Hikmet ise o arada getirmek istediği yenilikleri kabul ettiriyor hatta okul kitaplarında yayınlanıyor.

Bu durum da tabii sağ kesimin hiç hoşuna gitmiyor. Nazım Hikmet'e yükleniyorlar. O esnada Nazım Hikmet 'Orhan Selim' imzasıyla gazetelerde yazılar kaleme alıyor. Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç gibi isimler Orhan Selim'i köşeye sıkıştıracak yazılar yayımlıyor. Nazım Hikmet'in önünü kesmek için ellerinden geleni yapıyor sağ kesim.

5 Ocak 1935 tarihinde Nazım Hikmet "Orhan Selim" imzasıyla "İt Ürür Kervan Yürür" başlıklı bir yazı yayımlar.

Büyük bir etki yaratan bu yazının dört gün ardından 'İt Ürür Kervan Yürür No 2' yazısını yayımlıyor. Bu yazılarla sağ kesimi iyice çileden çıkarıyor.

Peyami Safa ise o ara bu yazıları üstüne alınmış gibi gözükmüyor.

Tabii o ara Peyami Safa, Nurullah Ataç ile atışmakla meşgul. Peyami Safa bir gün arkadaş ortamında “Artık Nazım okunmuyor, yazıları bakkal ağzı, sütçü narası gibi sözlerle dolu” deyince Elif Naci ile aralarında hayli sert bir tartışma yaşanıyor. Bunun üstüne Nazım Hikmet bu konu için 'Ben Münekkitten Yanayım' diye bir yazı yazıyor. Peyami Safa da artık bu örtülü saldırılara daha fazla sessiz kalmıyor.

Nazım Hikmet ile Peyami Safa arasındaki gerilim ise çalıştıkları gazetede patlak veriyor.

Peyami Safa bu üstü örtülü eleştirilere daha fazla dayanamayıp 23 Haziran 1935 tarihinde 'Sürü Adamı' başlıklı yazısını yayımlıyor. Yazıda şu cümleler yer alıyor:  “İçinde hep sürü insiyakları teptiği için şahsiyetten mahrum, insana en uzak insandır bu... Nüfusunu gerçekten artırmak isteyen bir memleket, bunların sayısını azaltmakla işe başlamalı(dır)...” Ertesi gün Nazım Hikmet ise 'Küçük Adam' başlıklı yazsını kaleme alıyor ve bu durumdan rahatsız olan gazetenin sahibi Zekeriya Sertel ikisini de ayrı ayrı odasına çağırıyor. Peyami Safa ise kavgasını kendi çıkardığı 'Hafta' dergisinde sürdürme kararı alıyor.

Gazetenin sahibi Zekeriya Sertel ise o dönemi şöyle açıklıyor:

“Nâzım daha çok komünizmi yaymak ve etrafındakileri komünizme kazanmak meraklısıydı. Onun için, tartışmaların en önemli ve devamlı konusu komünizmdi. Bu konu, Peyami Safa’yı çileden çıkarıyordu. Peyami çok zeki ve kabiliyetli bir gençti. O sırada Fatih-Harbiye romanıyla edebiyat âleminde dikkati çekmişti. Nâzım onu davaya kazanmaya çok önem veriyordu. Onun bütün itirazlarına ve hırçınlıklarına, bir peygamber sabrıyla katlanır, onu inandırmaya çalışırdı. Fakat Peyami, zeki olduğu kadar da kötü ruhlu bir adamdı. Çok içki içer, hatta esrar kullandığı bilinirdi. Bu bakımdan da Nâzım’ın tam zıddı bir tipti. Nâzım’ın, çevresinde yarattığı etkiyi kıskanır, onun ak dediğine, mutlaka kara derdi. Nâzım’ı kıskanıyor, onun etkisine düşmekten korkuyordu. Bütün bunlara bakmayarak, Nâzım onu kazanmak umudunu bırakmak istemiyordu. “Peyami de tersine, Nâzım’ı komünizmden caydırmaya çalışıyor, fakat bu çabasında yalnız kaldığını gördükçe deliye dönüyordu. Bu karşılıklı tartışma aylarca sürdü. Sonunda Peyami faşizmi seçti ve bizlerden ayrıldı. O tarihten sonra da ateşli bir antikomünist kesildi ve bütün ömrü boyunca faşizme hizmet etti. Komünizme ve komünistlere şiddetli hücumlar yaptı. Hele Nâzım’a ve bizlere karşı uydurmadığı iftira, yapmadığı jurnalcilik kalmadı.”

"Biraz Aydınlık" başlığıyla Nazım Hikmet'i nasıl tanıdığından başlayarak kavga boyunca toplam yedi yazı yayımlıyor.

Yazının içinde ise Nazım Hikmet'e ithafen 'Şöhretinin büyük kısmını polisin takibine borçlu olan Bolşevik fantoması', 'lirik, cıvık hassas bir şair', 'su katılmamış burjuva' tarzında ifadeleri kullanıyor.

Nazım Hikmet ise Peyami Safa'nın ikinci yazısının yayımlanmasının ardından Yedigün dergisine röportaj veriyor.

Nazım Hikmet, Peyami Safa için 'küçük burjuva münevveri' tabirini kullanıyor ve onun için şu cümleleri söylüyor:  “Herhangi bir fikre taassupla bağlanmanın, insanı bir sürü adamı haline soktuğunu söyleyen bu tip, mesela masonluk fikrine ve idealine kör bir taassup ve müthiş bir imanla bağlanmıştı ve bu bağlanışta o kadar ileri varmıştı ki bir mason locasına girebilmek için üç defa eşik aşındırıp üç defa reddedilmeyi bile göze almıştı.”

Üçüncü yazısında Nazım Hikmet'i yalanlıyor.

Masonluğa ilgisini gizlemez lakin “Üç defa eşik aşındırıp üç defa reddedildiğim yalandır” cümlesini kuruyor. Nazım Hikmet'in cevabı yine Yedigün dergisinde yayımlanıyor. Bu sefer Peyami Safa'yı provokatörlükle suçluyor ve ekliyor:  “Bu mütereddi fitnenin maskesini alaşağı etmek, onun korkunç iç yüzünü, bulaşık hastalıklar müzesindeki bir ibret levhası gibi ortaya çıkarmak zamanı gelmiştir.' diyerek Peyami Safa'nın kendisine 'Ben senin için Marksist olurum' dediğini söylüyor ve Peyami Safa'nın menfaatçi olduğunu düşündüğünü ekliyor.

Peyami Safa'nın dili gittikçe ağırlaşıyor.

Bir sonraki yazısında Nazım Hikmet'e 'zavallı oğlan' diye sesleniyor. Ve “Karşıma böyle bir zeka ve şuur harabesi çıkacağını ummuyordum. Gene de bu sözleri Nazım Hikmet'in söylediğine inanmam. Biraz alık salıktır ama benim bildiğim Nazım bu kadar beyinsiz değildir...” sözlerini kaleme alıyor. Altıncı yazısında ise tüm sol kesimi hedefe alıyor. Son yazısını ise  “Evvelce müdafaasını yaptığım Nazım Hikmet'in bu kadar mayasız, cevhersiz ve bomboş olduğunu ben bu polemiğe başlarken bilmiyordum.” ile bitiriyor.

Nazım Hikmet ise son kez şu şiir ile cevap veriyor:

Bir düşün oğlum,

bir düşün ey yetimi Safa

bir düşün ki, son defa anlayabilesin:

Sen bu kavgada

bir nokta bile değil,

bir küçük, eğri virgül,

bir zavallı vesilesin!..

Ben kızabilir miyim sana?

Sen de bilirsin ki, benim adetim değildir

bir posta tatarına

bir emir kuluna sövmek,

efendisine kızıp

uşağını dövmek!

Peyami Safa: “Alık oğlan benim sayısız kusurlarım dururken iftihar ettiğim tek tük faziletimi hicvetmeye yeltenmiş” diyerek şiiri eleştiriyor.

Bunun ardından artık Nazım Hikmet'e Cingöz Recai'nin cevap vereceğini söylüyor ve 23 Eylül 1935 tarihinde 'Cingöz Recai'den Nazım Hikmet'e' başlığıyla 

Gel bakayım,

lüle lüle kıvrım kıvrım samur saçlı,

pamuk tenli, al yanaklı sarı papam

...

gel bakayım yetimlikle maytap eden paşa zadem,

Bre toprak altında yatan

büyük Türk ölülerine çatan

...

bre kaltaban

bre Türk düşmanı, bre vatan

haini şarlatan

....

dizeler yayımlanıyor.

Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz, daha önce duymuş muydunuz? Yorumlarda buluşalım. 👇

Huysuz Ama Çekici Halleriyle Edebiyat Dünyasının Dört Şairini Aşk Ateşine Atmış Bir Kadın: Tomris Uyar
Türk Edebiyatının Ölümsüz Şairi Nâzım Hikmet Ran Hakkında Muhtemelen Daha Önce Duymadığınız 13 Bilgi
Yıllar Sonra Bile Her Bir Satırıyla İnsan Ruhuna İşleyecek Türk Edebiyatının Mihenk Taşı 15 Şiir

Popüler İçerikler

"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Cübbeli Ahmet Çakarlı Araçla Geldiği Etkinlikte Şeriatı Savundu: Skandal Sözlere Tepki Yağdı!
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
YORUMLAR
Pasif Kullanıcı
17.10.2020

Aziz Nesin tartışması geldi aklıma."Sadece nüfus sayımlarında adamdan sayılan Peyami " :D

17.10.2020

İkisi de bizim yazarımız. Biri göklere çıkartılıyor diğeri görmezden geliniyor, ikisinin de kötü yanları ve iyi yanları var. Bu arada bildiğim kadarıyla Peyami safa "Kara sevda ile" ithafını kavgaları başladıktan sonra yapıyor. O şekilde söz verdiği için Nazıma o şekilde basılıyor kitap.

07.10.2021

Oldukça tek taraflı bir yazı olmuş. Herkesin görüşleri, çoğunlukla örtüşecek diye bir zorunluluk yok. Nazım Hikmet sizin görüşlerinize uygun diye ve de daha bilinen bir sanatçı olduğu için Peyami Safa'yı yerin dibine geçirmişsiniz. Edebiyat nesnel bir niteliğe sahip değildir ancak tarihi bir mesele hakkında bilgi vermek istiyorsanız iki tarafı da ayrı değerlendirmelisiniz. Ülkemizde edebiyatçılara karşı yeterince ön yargı var, bu konu hakkında hassas olmak şart.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ