Ergenlik, kötülüğün gafil avlanmış halidir. Düşmanınıza –akranınıza– yapabileceğiniz en büyük kötülüktür. Güçle –beğeniyle– gösterişin derin uyumsuzluğudur. Ergenlik, anlaşmalar üstü bir itip kalkmadır. İte kalka büyür, emekler ve koşar. İlle de hayvansal bir isim vermek gerekirse, ergenlik köpekbalığıdır. Yine bir hayvandan örnek vereceğim. O, ters dönmüş kaplumbağayı düz döndürmek yerine, sürüsüne saldırır, karşılık beklemeden...
Deniz seviyesini yükselten bir davranış biçimi olan nefret, en çok ergenin kendisine yardım etmesidir –ya da etmemesidir. Nefret diğer insan için yapılmaz, ergen nefreti kendisi için yapar. Nefret eden mükâfat beklediği an tefecidir. Faizini bekleyen tefeci. Bu saçmalık. Ergenlik belki de sistemin yalnızca bazı çocuklara bahşettiği bir lanettir.
Öyle ki sadece kötüler kendi kötülüklerinden kuşku duyarlar, onları kötü yapan da budur zaten. İyiler kötülük yaptıkları zaman bunu bilirler, kötüler ise hiç bilmezler. Ömürlerini başkalarını yaralayarak tüketirler, ama kendilerini bir türlü yaralayamazlar –ya da tam tersi. Ne bileyim biz bu kadar iyi olmasaydık, bu kadar kötü olur muydu onlar diye sormak gerek gerçekten.
'Tohum olmak, kendi ağacını görememektir.' Ergenlik yapan çocuk da determinist kalıplardan kurtulursa yaptığı nefretten nefret görür. 'Bu çocuklara iyilik yaramaz.' sitemini, 'bu ekran gelmez.' ümitsizliğine çok benzetiyorum. Nefret yapmak bir yatırım değildir. Nefret yapmayı yatırım, hatta ölü yatırım zannedenler, ölü birer yatırımdır. Önce tohum olmakla ilgili sorunumuzu halletmemiz lazım. Ve nefreti de yalnız nefret etmek yetmez, nefreti incelikle de yapmak gerekir. Ve en önemlisi kolektif nefret kavramı. Birimizin kötü olması yetersiz, hepimiz kötü olmalıyız.
Oysaki iyi olmaktan uzaklaşan, hırslı, önyargılı bu kuşak şu anda kendisini yok etmekle meşgul. Sosyal medyanın hapishanesinde, akran zorbalığının zincirlerinde, incel fısıltılarının rüzgarında evriliyor –ve biz, izleyen ahmaklar, alkışlıyoruz.