Yusuf Bülent Gündüz, ''Adnan ayaktaydı, hareket edebiliyordu ve yürüyebiliyordu. Bizim ışık tuttuğumuzu görünce oraya gelince çok kısa sürede Adnan’ı oradan aldık. Bize söylediği şuydu, ağabeyi sizin çalışmalarınızın hepsini duyuyordum, size ses veriyordum ama demek ki sesim size gelmiyordu. Bize ulaştıramıyordu demek ki sesini, enkazda başkalarının da sesi geliyordu o arada. O süre içinde hiç hayattan kopmadığını namazını kıldığını hatta son artık susuz kaldığı anda da kendi idrarını içerek hayatta kaldığını söyledi. Bizi çok mutlu etti, umut kesilmiyor. Umutla yaşamak en güzel şey. Sağ tarafta kalan cephemde apartmanın bir bodrum kısmı var, bodrumdaki galerilerin olduğu yerde, o boşlukta kendine bir yer bulmuş. Yanında bir masa olduğunu söyledi. O masanın etrafında oturduğunu hatta bizim çalışmalarımız sırasında kendisine zarar gelmesin diye kendisini bir noktaya çekerek koruduğunu anlattı. Bu da güzel bir çalışma. Bu konuda bilinçli olması da işimize yaradı. Çalışmalar sırasında kendini korumuş. Tamam biz bugün enkazdan Adnan’ı çıkarttık, hayata kavuşturduk ama Adnan’ın hayata kavuşmasında bir takım çalışması var. Eğer o takım çalışması olmazsa zaten Adnan kesinlikle o enkazdan çıkamazdı. Bu bir takım çalışması inancıyla hareket ederek olan bir çalışma. İnşallah bundan sonra böyle bir afet yaşamayalım. Ama yaşadığımız zaman da şunu unutmamak lazım el ele vermediğimiz sürece hiçbir şey olmuyor’’ dedi.
bu insanların yaşadığı travmaların vebalini kim alabilecek bilmiyorum , kim bilir ne hikayeler çıkıcak o enkaz altlarından . Koca bir ülke sinirleri yıpranmış ve düzelmez durumda hayatına devam edicek
biz sadece kurturalanlari dinleyip okuyoruz, bir çok tanıdığım arkadaşlarım komsularimin akrabaları hala daha enkaz altında. bakilmayan binalar var. tamamen yıkılmayan binalara girilmiyor bile oradaki insanlar maalesef ölüme terk edildi .
Bu insanların özel olarak her birinin psikolojik desteklerinin yapılması gerekiyor. Bunca travmayı bu insanlar atlatamaz.