Adil Yıldırım Anlatıyor: Son Romanının Ardındaki Hikâye

Türkiye'nin en sevilen mentoru Adil Yıldırım, 'Gecede Saklı Yalnız Aşklar' romanının devamı niteliğinde olan 'Metcezir' ile büyük aşkını terk edip İtalya'ya yerleşen Bora Yaman'ın İtalya'daki cinsel maceraları ve duygusal gelgitlerini anlatıyor. 'Sonsuz aşk her şeyi göze alanlar içindir' diyen Yıldırım, aşkın sonsuzluğuna rağmen bu sonsuzluktan korkan bir erkek olan Bora'nın bakış açısını, hislerini ve tercihlerini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

1. “Metcezir” okuyucusunda nasıl bir etki bırakmayı hedefliyor?

“Gecede Saklı Yalnız Aşklar” romanı okuyucuda çok büyük bir etki uyandırdı. Özellikle İtalya sokaklarında geçen bir aşk hikâyesi ve bir Türk’ün İtalyan kadınlarıyla mücadelesi hem mizah hem de bir melankoli yarattı. Metcezir ise bunun devamı niteliğinde ikinci roman, dolayısıyla yine Türk erkeğin İtalyan kadınlarıyla cinsel maceraları ve aynı zamanda duygusal gelgitlerini görüyoruz fakat adamın kafasında hep unutması imkânsız olan eski sevgilisi var ve bu kız aslında adamın hayatındaki ağırlığını özellikle bu romanda daha fazla gösteriyor. Serinin üçüncü ve son romanı öncesinde Metcezir Bora Yaman ile Gökçe arasındaki bitmek tükenmek bilmeyen aşk macerasını okuyucuya sunuyor. Dolayısıyla erkekler âşık olamaz ya da erkek arkadaşım beni unutmuştur diye düşünen kadınlara, yeni yeni bir bakış açısı sunduğunu düşünüyorum.

2. Ana karakterimiz Bora, pek çok kadının şikâyet ettiği, pek çoğunun da kalbinde derin yaralar bırakan bir erkek tipolojisi. Bora’nın günümüz deyimiyle toksik bir karakter olduğunu söyleyebilir miyiz?

Toksik tabiri bana kalırsa son derece göreceli bir tabir. Kimisine toksik gelen kimisi için vazgeçilmez olabilir; dolayısıyla flört ettiğimiz insanın ne kadar sağlıklı olduğunu belirleyen, aslında bizim bilinçaltımmız olacaktır. Bora Yaman kimilerine göre toksik kimilerine göre ise heyecan verici ve her an bir kadının hayatında ihtiyacı olabilecek o maceracı erkek ruhunu ortaya koyuyor. Eğlenmeyi seviyor, hedonist bir kafa yapısı var, yani hayata eğlence odaklı bakıyor. Özellikle ne olursa olsun geçmişi düşünemem diyerek kendini kandırıyor çünkü geçmişte kalan ama aslında bugüne damga vuran Gökçe, onun eğlendiğini düşündüğü her dakika bile bilinçaltını işgal ediyor. Erkek kafa yapısı aslında böyledir; unuttuğumuzu söyleriz ama unutamayız çünkü bazı kadınlar kalbimize o damgayı vurabilirler. Bora Yaman bu tip deneyimler yaşayan erkeklerin bir temsilcisi.

3. Bora, kendini çok iyi tanıyor ve ifade ediyor. Bu anlamda “Metcezir” kadınlara bir sonraki ilişkileri için rehber olabilir mi?

Bir insanın kendini tanıması zaten hayat amacını gerçekleştirdiğini gösterir. Kendini tanımak, yani kendini keşfetmek hayatımızdaki en önemli amaç diyebilirim. Tabii ki Bora Yaman kendini güzel ifade ettiği için kadınları etkiliyor ve onların duymak istediklerini onlara doğru zamanda momentumu yakalayarak söylüyor. Bazen de fısıldıyor. Kadınlar Bora Yaman gibi adamları severler; tam tersine, içine kapalı yaşayan, psikolojik olarak kendini ifade etme konularında sıkıntı yaşayan erkeklerin ise kadınlarla çok fazla şansı yoktur ve bunu hepimiz biliyoruz. Bu kitabın kadınlara rehber olabileceği en büyük konu şu olur: Bir erkekte aradığı özellikleri dürüstçe kendilerine ifade etmeleri gerekiyor, yani nasıl bir adamı beğeniyorum. Maceracı ve serseri ruhlu veya evde oturan bir Boğa burcu erkeği de olabilir, gelsin bana yemek yapsın gibi ihtiyaçları da olabilir. Yani bir kadın kendine dürüst olmak zorundadır çünkü bu dürüstlük sonrasında aşk hayatında mutluluğu yakalamasını sağlayacaktır ama kendini kandıran insanlar, kendi isteklerini kabul edemeyenler asla mutlu olamazlar.

4. “Sonsuz aşk her şeyi göze alanlar içindir…” diyorsunuz romanınızda. Aşk sonsuz bir şey mi, bir ömrü var mı?

Bazı insanlar hayatımıza damga vurur; başka ilişkiler yaşarız ama onları unutamayız. Bu kitapta böyle bir ilişkiden bahsediyoruz. Herkes aşkı maalesef bu şekilde yaşayamaz ya da aşk diye düşündüğümüz o büyük heyecan ve midemizdeki kelebekler maalesef uzun süreli olmaz. Bazen, dediğim gibi, bitti diye düşünürüz ama asla bitmez çünkü o insanın bizim hayatımızdaki ağırlığı ve gölgesi tahmin ettiğimizden çok daha fazla olacaktır. İşte böyle bir durumdan bahsediyoruz. Bora Yaman’ın hayatında Gökçe’nin çok büyük bir gölgesi var ve ne yaparsa yapsın Roma sokaklarında ne kadar mutlu olursa olsun, aslında asla kendi içindeki boşluğu dolduramıyor. Başka insanlarla, başka bedenlerle maceralar yaşıyor ama asla bunu dolduramıyor.

Peki, bir erkek nasıl böyle bir döngüye girebilir? İşte bunun hikâyesi Metcezir romanında okuyucuyla buluştu. Sonsuz aşk diye bir şey kesinlikle var çünkü ne olursa olsun unutamadığımız bir aşkımız olabiliyor. Böyle bir deneyim yaşadıysanız gerçekten aşkı yaşamış olduğunuza emin olabilirsiniz. Geri kalan her şey belki de sadece bir heyecandı…

5. Bora’nın karşılıklı olarak sevdiği ve iyi anlaştığı bir kadın varken tabiri caizse ondan kaçıp yeni maceralara yelken açıyor. Bir erkeğin mutluluktan kaçmasına neden olan duygu nedir? Mutluluktan kaçan erkeklerin ortak özelliği nedir?

Tabii ki bağlanma korkusu. Yani genç yaşta bağlanmak istemez birçok erkek; biraz hayatı yaşamak, etrafta dolaşmak, kurt gibi gezinmek ister. Bunu özellikle yapar çünkü erkeğin anatomisinde ve bakış açısında biraz ortalıkta gezmek, farklı çiçeklerden bal almak gibi amaçlar vardır; yaratılış amacı budur diyebiliriz. Bu bir bahane değil; yani erkekler çapkınlık yapıyor, böyle bir bahane bulmuşlar gibi bir şey yok, yaratım sürecinden bahsediyoruz. Oysa kadınlar bağlanmak, evini kurmak, ailesini kurmak gibi bir bakış açısına sahip olabilirler. Bugün bunun da değişmekte olduğunu düşünüyorum. Genç kızlar aslında evlenmek falan istemiyorlar hatta kimseye bağlanmak istemiyorum diyen insanların sayısı artıyor. Dolayısıyla artık insanın kendi özgürlüğüne ve kimseye bağlanmadan hayatı yaşayabilme ihtiyacına daha dikkatli bakmamız gerekiyor. Zaten mutlu ilişkilere baktığımızda kendi bireysel alanı konusunda sıkıntı yaşamayan, partneri ile kıskançlık veya baskı altında olmak gibi psikolojileri yaşamayan insanların daha sağlıklı ve uzun ilişkiler içerisinde olduklarını her gün görüyoruz. O zaman problem tamamen partnerine baskı yapan ya da eşine nefes aldırmayan insanlarda yatıyor.

6. İnsan hayatında birden fazla kez âşık olabilir mi?

İnsan hayatında birçok defa âşık olabilir. Aşk çok büyük bir heyecan ve aslında geçici bir görme kusurudur. Bir süre için hayatı ve etrafımızdaki her şeyi flu görmeye başlarız, yani netlik ortadan kaybolur. Bu başımıza gelmesi gereken bir deneyimdir. Açık konuşmak gerekirse, eğer âşık olmadım diyen insanlar varsa gerçekten çok büyük bir deneyimi yaşamamış olduklarını düşünüyorum; biraz üzücü bir durum çünkü bu heyecanı, riskleri ve sonuçları ne olursa olsun yaşamak lazım. İnsan birkaç defa âşık olabilir ama üst üste ilişkiler yaşamak bunun için doğru yol değildir. Diyelim ki çok büyük bir aşkı bitirdik; o zaman bir süre yalnız kalmak ve biraz yaralarımızı sarmak gerekir hatta ayrılık acısı bile insanı çok olgunlaştıran ve önemli bir deneyimdir, bundan kaçmak yerine bunu derin nefeslerle içinize çekmeyi tavsiye ederim.

7. Bora karakterinde bir erkeğin durulma noktası var mı? Bir kadın, Bora gibi bir erkekle aile kurmayı hayal edebilir mi?

Bora Yaman sadece gençliğinde yani üniversite sonrasındaki dönemde etrafta çapkınlık yapmaya çalışan milyonlarca erkekten bir tanesi. Bunu yapması gerektiğini düşünüyor çünkü bu aynı zamanda bir fizyolojik ihtiyaç. Aynı zamanda kendimizi daha erkeksi ve daha güçlü hissetmek için kadınlar tarafından sevildiğimizi görme ihtiyacı duyabiliriz. Aslında çok içgüdüsel bir eril enerji ihtiyacı. Şimdi olaya şuradan bakalım: Bu adam daha ne kadar böyle devam edecek? Ömür boyu sahalarda devam edecek değil herhalde. Dolayısıyla erkeklerin çapkınlık anlamında veya kendini toplumda ve kadınlara karşı kabul ettirme anlamında döngüsü yaklaşık 28 yaşına kadar devam eder. Bunu bazı adamlarda 32 yaş olarak düzeltebiliriz. Sonrasında bir döngü biter ve yeni bir döngü başlar. Artık daha olgun ve daha düzgün ilişkiler arayan, sadece cinsellikle ilgilenmeyen bir adam olmaya doğru gider. Bazen maalesef 50 yaşında hâlâ çapkınlık yapmaya çalışan insanlar görüyoruz. Tabii ki bu onlara keyif veriyor, bu bir zevk meselesi ama açlık da önemli bir konu. Mesela 20 yaşlarında hiçbir şekilde çapkınlık yapamamış, maddi durumu olmamış, kimseyle hiçbir sosyal ilişkiye girmemiş bir adam iyice zengin olduktan sonra -50 yaşlarında- çok çapkın birine dönüşebilir. En azından biraz uğraşabilir çünkü içindeki bu boşluğu doldurmak için, kendini gerçekten güçlü hissetmek için, kadınlarla başarıya ulaşmak için her şeyi yapabilir ve ortaya bir sürü para koyabilir çünkü 20’lerde çapkınlık yapmak, erkekler için son derece önemli bir varoluş meselesi ve kendine saygı meselesi diyebilirim. Bora gibi bir adam belli bir olgunluk seviyesine geldikten sonra mutlaka aile kuracak kafa yapısına ulaşacaktır ama dediğim gibi her adamda bu döngünün değişim kavşakları farklıdır. Kimisi 30 yaşlarında, kimisi 40 yaşlarında artık olgun bir yaşam sürmeye karar verebilir. Bu Bora’nın içsel yolculuğu ile ilgili bir karar meselesi.

8. Gelelim Adil Yıldırım’a… Kendinizi kişisel gelişim yazarı olarak mı, bir romancı olarak mı görüyorsunuz?

Kendimi asla bir kişisel gelişim uzmanı olarak tanımlamadım, özellikle yazma konusunda kişisel gelişimle ilgili kitaplar da yazmadım. Bugüne kadar ortaya koyduğum ilişkiler üzerine kitaplar bile roman tadında ve hikâye kitabı tadında oldu çünkü kişisel gelişim alanı benim alanım değil. Benim kitaplarla ilişkim romanlar üzerinden başladı. İlk romanım “Gecede Saklı Yalnız Aşklar”. Sonrasında okuyanlardan, “Uzun zamandır okuyamadığımız bir roman” şeklinde yorumlar aldım; dolayısıyla bu beni çok mutlu etti çünkü ben roman okumayı ve roman yazmayı çok seviyorum. Şeytan Tüyü, yine böyle bir roman. Zamanın Sessiz Ruhu ve Farkındalık Okyanusu da böyle bir roman. Metcezir keza bu tadı yakalamak istediğim bir roman oldu. Ne yazma mücadelemde ne de kendi kariyerimde kişisel gelişimle alakalı bir durumda değilim. Ben insanlara çeşitli konularda ve özellikle özel hayat ve evlilik konularında danışmanlık yapıyorum, onlara farklı bir pencere açıyorum. Özellikle kitaplar yoluyla bunu yapmak bana büyük bir keyif veriyor.

9. Bora karakteri Adil Yıldırım’dan ve onun aşklarından izler taşıyor mu, yoksa roman tamamıyla kurgu mu?

Ben bir yazarın ortaya koyduğu eserin tamamen kurgu olmasına inanmıyorum. Bence bu mümkün değildir, insan kendi ruhundan bir şeyler katmadan bir şey yazamaz ya da bir sanat eserini ortaya koyamaz. Hangi sanat dalı olursa olsun bunun imkânsız olduğunu düşünüyorum. “Gecede Saklı Aşklar” ve “Metcezir” gibi romanlarda ortaya koyduğum Bora Yaman karakterinde benden fazlasıyla izler var ama tamamen benim hayatım değil. En azından yarısı kurgu diyebilirim. Kendimden parçalar koymadan bir şey yazabilsem sanırım uzaya seyahat bile edebilirim ama bir yazar olarak asla böyle bir iddiam olamaz. Yazdığım her kitapta sadece okura ulaşmıyorum, aynı zamanda kendi ruhum içerisinde bir yolculuk yapıyorum ve bu yolculuk her defasında bana büyük bir heyecan veriyor. Hayatta yazmak kadar bana zevk veren başka bir şey yoktur. Dolayısıyla yeni kitaplarda okuyucularımla buluşmak için şimdiden heyecanlanıyorum.

10. İlişkiler hakkında uzmansınız. Peki, bilgi sahibi olmak mutluluk getiriyor mu?

Benim özel hayatım, yaptığım işten dolayı sürekli olarak merak ediliyor ve bu konuda sürekli SORULAR alıyorum; artık buna alıştım diyebilirim çünkü insanlara bu kadar pencere açan bir insan kendi hayatında acaba nasıl bir pencereden bakıyor gibi bir soru var elbette. Mantıklı bir soru ve buna şöyle cevap verebilirim: Benim daha ilk günden itibaren YouTube videolarımda ve aynı zamanda kitaplarımda savunduğum bir konu var: Gizlilik konusu. Özel hayatınızı ne kadar gizli tutarsanız emin olun o kadar mutlu olursunuz. Özellikle sosyal medya gibi alanlarda paylaşımlar yapmak hiç kimseye mutluluk getirmez. Ben bugüne kadar paylaşımlar yaparak evliliğinde sağlıklı bir şekilde devam eden ya da ilişkisini koruyabilen kimseye rastlamadım. Zaman içerisinde hepsinin ilişkisi dışardan almış oldukları negatif enerjiler nedeniyle çatırdamaya başladı. İşte bunu engellemek için her şeyi gizli tutmanız gerekiyor ama en çok da özel hayatınızı gizli tutmanız gerekiyor.

Ben kendi özel hayatım konusunda hiçbir soruya bugüne kadar yanıt vermedim, hiçbir zaman da yanıt vermeyi düşünmüyorum çünkü adı üstünde özel hayat ve tanınan insanlar özel hayatını paylaşmak zorundadır gibi bir düşünce bana açıkçası çok saçma geliyor. Böyle bir şart yok, istediğiniz kadar ünlü olun, özel hayatınızı her zaman koruyabilirsiniz. Çalıştığım, benden danışmanlık alan bir sürü ünlü insan var; bunlar göz önünde insanlar ama ben bunların özel hayatını gizli tutmak için onlardan daha fazla çaba sarf ediyorum ve her zaman onlara tavsiye veriyorum. Sakın eşinizle veya çocuklarla resim falan paylaşmayın, sizin mutluluğunuzu hiç kimseye göstermeye ihtiyacınız yok, bu paylaşımları yaptığınız zaman size hiçbir getirisi olmayacak, bundan emin olabilirsiniz.

11. Çeşitli taktiklerle kurulan ilişkilerde aşkın yeri nedir? Aşk taktiklerden bağımsız bir şey mi, yoksa aşkı diri tutmak için sürekli taktiksel mi davranmak gerekiyor?

Mesleğimden dolayı bana her zaman sorulan bir soru açıkçası. Taktiklere karşıyım diyen insanlar var tabii ki, sonuna kadar doğallık ne kadar güzel bir düşünce ama aynı zamanda çok büyük bir ütopya diyebilirim. Buna inanmak isteyen insanlar için benim açımdan hiçbir sorun yok, inanabilirler ama insanın doğallıkla bir yere gelebildiğini çok fazla görmedim. Özellikle günümüzde çok fazla maskeler var, çok sahte ilişkiler var, bu üzücü bir durum ama gerçek bu; tamamen doğal davranıyorum ve her zaman için ilişkilerde çuvallıyorum diyen insanlarla yıllardır çalışıyorum, onlara danışmanlık veriyorum ve size şu kadarını söyleyebilirim: Gerçekten büyük acılar çeken insanlar var. Bazı taktikleri bilmek, bazı insan davranışları üzerine yapmanız gerekenleri anlamak hiçbir şey kaybettirmez; tam tersine size hayatta çok büyük mesafeler kat ettirebilir. Aynı zamanda bir insana daha ilk tanışma anında her şeyi doğal bir şekilde söylemek, doğal bir şekilde konuşmak veya paylaşmak o insanda maalesef olumlu bir görüş yaratmaz. Daha doğrusu sizi tamamen doğallığınızla kabul edecek bir insanı bulmak için ömür boyu mücadele edersiniz ama onun anladığı dilden ve onu etkileyecek şekilde konuşmak ise size gerçekten yeni kapılar açabilir. İşte ben bu konuda bir sanatçıyım ve bu konuda insanlara yardımcı oluyorum.

12. Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitap projesi var mı?

-Açıkçası ben her an kafamda bir şeyler yazıyorum. Her şeyi resmedip zihnimde sahneler hâlinde yaşadıktan sonra bunu kitaba dökmek yaklaşık olarak bir veya iki ay gibi süreler alıyor ama öncesinde zaten zihnimde yazılmış oluyor. Sahneler hâlinde görsel bir şölen izliyorum, sonra bunu yazıya dökmek ikinci kısmı oluyor benim için. Şu anda yazdığım şeyler var, kendi zihnimde gördüğüm sahneler var, bunları henüz toparlayıp kâğıda dökmedim ama bir anda çıkacaktır, bir anda hepsi sayfalara dökülecektir. O aşamaya yakın olduğumu söyleyemem ancak zihnimde bir şeyleri görmeye başladıysam ve yeniden bazı imgeler üzerinde çalışıyorsam, evet, yeniden bir kitap mücadelesi ya da kitap macerası bence yakında kapımı çalabilir. Metcezir’in devamı olan serinin üçüncü kitabı üzerinde düşünüyorum çünkü Bora Yaman çok enteresan bir karakter ve Gökçe ile yolculuğu acaba nereye varacak diye Metcezir’i okuyanlardan çok fazla yorum alıyorum, “Hocam en zirve noktasında bıraktınız, peki bu hikâye nasıl devam edecek?” diye sorular gönderiyorlar. Hoşuma gidiyor çünkü gerçekten benim açımdan da Bora ile Gökçe’nin hikâyesi günümüzde, yani bu yüzyılın şartlarına uygun, hayat gerçeklerine uygun bir aşk hikâyesi. Ben bu hikâyeyi daha ileri bir noktaya götürmek istiyorum ve okuru bu hikâye içerisinde büyük bir tatmin duygusuna taşımak istiyorum. Tabii ki bu konuda nasıl bir sonuç olacak, nasıl bir final yapacaklar fazla ipucu veremem ancak kafamda şu âna kadar çizdiğim portreler ve şahitlik ettiğim sahneler, zihnimde dönüp duran görüntüler beni şimdiden heyecanlandırıyor. Sadece bu kadarını söyleyebilirim, okurlarımla yepyeni bir kitapla buluşmayı iple çekiyorum…

Yazar Hakkında:

6 Ocak 1982 İstanbul doğumlu olan Adil Yıldırım, Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Fransızca Kamu Yönetimi Bölümünden mezun olduktan sonra on yıl İtalya’da yaşadı.

Bu süre zarfında, Milano Teknik Üniversitesi Politecnico di Milano’da Uluslararası Marketing dalında yüksek lisansını tamamladıktan sonra felsefe ve insan ilişkilerine olan merakı nedeniyle bu alanlarda kendini geliştirmeye karar verdi ve Avrupa genelinde düzenlenen çeşitli seminerlere katıldı.

ICF – Uluslararası Koçluk Federasyonu bünyesinde İlişki Koçu olarak eğitimlerini İtalya’da tamamlayan Adil Yıldırım, bir yandan da ortaokul yıllarından beri devam eden edebiyat merakını sürdürdü ve yazdığı kısa hikâyeler İtalya’da Corriere della Sera Gazetesinin hafta sonu eklerinde yayınlandı.

Her zaman bir roman sevdalısı olduğunun altını çizen Adil Yıldırım, Türkiye’ye döndükten sonra Gecede Saklı Yalnız Aşklar adlı ilk romanını yazdı ve bu roman 2017 senesinde yayınlandı. Bu romanın ardından hayatımızdaki tinsel dinamikleri kaleme aldığı Zamanın Sessiz Ruhu, Tesadüfe Yer Yoktur isimli romanı 2019 senesi Nisan ayında okurları ile buluştu. Yine 2019 senesi temmuz ayında ise “Gecede Saklı Yalnız Aşklar”ın devamı niteliğinde olan “Metcezir” adlı romanı yayınlandı.

Adil Yıldırım’ın altıncı kitabı “Flört Etme Sanatı” Nisan 2021 tarihinde okurlarıyla buluştu ve Türkiye’de flört üzerine yazılan ilk kitap olarak raflarda yerini aldı.

40 rakamının insan hayatında yeni bir spiritüel kapı açtığına inanan Adil Yıldırım, kırk yaşına girdiği 6 Ocak 2022 tarihinde yedinci kitabı olan “40+ İtiraf Hikâyeleri” ile okurlarıyla buluştu. Kitapta çevresinde kırk yaşını aşmış insanların itiraflarına yer vererek hem onların hem de insanlık tarihindeki ortak bilincin karanlık yüzüne ışık tutmayı amaçladı. Adil Yıldırım sekizinci kitabını 1 Haziran 2022 tarihinde yayınladı. “50 Maddede Sosyal Medya Aşkları” ismiyle yayınlanan kitap, günümüzde insan hayatını esir alan internet ve sosyal medya üzerinde yaşanan ilişkilere kimi zaman dehşete düşüren detaylarıyla ışık tutuyor.

2022 senesinde Adil Yıldırım’ın dokuzuncu kitabı “Farkındalık Okyanusu” okurlarıyla buluştu, ardından 2023 senesi ağustos ayında ise onuncu kitabı “50 Madde’de Evlilik” raflarda yerini aldı.

Son olarak “Metcezir” kitabının Müptela Yayınları’ndan çıkan yenilenmiş baskısı Şubat 2024’te raflardaki yerini aldı.

“Yazmak en büyük terapidir,” diyerek yazmayı çok sevdiğini belirten Adil Yıldırım “İnsan yaşarken yalan söyleyebilir ancak yazarken asla yalan söyleyemez; çünkü yazan insan kendi ruhuyla yüzleşmek zorundadır,” söylemiyle roman yazma serüvenini tanımlıyor.

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman