Acıyı Ezgiye Sardı: Müziğin Efsanelerinde Bu Hafta Selda Bağcan

Sesini duyduğumuzda sadece bir şarkı başlamaz; yılların acısı, halkın isyanı, kadınların direnişi, aşkın hasreti, memleketin hikâyesi dökülür notalara. Selda Bağcan öyle bir sanatçı ki, onunla büyümeyen bile onunla büyümüş gibi hisseder. Çünkü onun şarkıları zamanın içinden geçer, ruha dokunur, dilimize dolanır. Bazen bir ağıt olur, bazen bir aşk mektubu, bazen de bastırılmış bir çığlık. Gelin hep beraber, “Yuh Yuh”la içimizi döktüğümüz, “Uğurlar Olsun”la hüzne boğulduğumuz, “Katip Arzu Halim Yaz Yare Böyle”yle yaraya mektup yazdığımız o eşsiz yolculuğa çıkalım...

Makedonya'dan Muğla’ya, Van’dan Türkiye’nin kalbine...

Selda Bağcan’ın hikâyesi, sınırları çoktan aşmış bir kimliğin, Anadolu’ya tutunarak büyüyen bir kız çocuğunun hikâyesi aslında. 1948’de Muğla’da, Makedonya’dan göç etmiş bir ailenin kızı olarak dünyaya geldiğinde, henüz kimse onun sesinin bu kadar uzağa gideceğini bilmiyordu. Babası veterinerdi, annesi öğretmen.

Daha küçük yaşta Van’a taşındılar; o yıllar, onun iç sesinin şekillendiği yıllardı. Bir yanda Ege’nin hafifliği, bir yanda Doğu’nun derinliği…

Mühendis olacaktı, yüreği şarkı söylemeyi seçti.

Bazıları başarıyı üniversite diplomasında, bazıları da gönlünün sesinde arar. Selda, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Mühendisliği’nde okurken aklı bambaşka frekanslardaydı. Bilimin formülleri vardı ama müziğin hisleri vardı. O da kalbinin peşinden gitmeyi seçti.

971’de çıkardığı ilk iki 45’liği bir milyon satılınca, mühendislik defterini kapatıp mikrofonu eline aldı.

Halk müziğini Rock’la harmanladı, Anadolu’yu dünyaya duyurdu.

Selda Bağcan, sadece türkü söylemedi; türküye yeni bir ruh, yeni bir beden verdi. Bağlamayı gitarla, curayı basla buluşturdu. Anadolu ezgilerini Batı müziğiyle sentezleyerek yepyeni bir tarz yarattı. Bu yönüyle Anadolu Rock’ın öncüsü oldu.

Daha 1972’de Türkiye’yi temsil etti, sınırları aştı.

Selda, henüz yolun başındayken bile sınır tanımıyordu. 1972’de Bulgaristan’daki Altın Orfe Festivali’nde Türkiye’yi temsil etti. O dönemde sadece müzikal olarak değil, duruşuyla da fark yarattı. Sol hareketlerin etkinliklerinde şarkı söylemekten hiç çekinmedi.

Ziller ve İpler belki bir aşk şarkısı gibi başlar ama aslında içindeki direnişi, isyanı duyanlar bilir. Ona göre şarkı söylemek yalnızca eğlence değil, bir direniş biçimiydi.

1980 askeri darbesi sonrası çok zor günler geçirdi.

1984’te tutuklandı, 1987’ye kadar pasaport verilmediği için yurt dışı konserlerini iptal etmek zorunda kaldı. Ama onun sustuğu tek an, nefes almadığı andı. 1986’da Peter Gabriel’in desteğiyle Womad albümünde yer aldı. 1987’de yeniden pasaportuna kavuştuğunda, Londra’dan Rotterdam’a, Glastonbury Festivali’ne kadar sahne sahne gezdi. Dünya onun sesini tanıdı.

1990’lı yıllar, Selda Bağcan’ın adının artık sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde yankılandığı yıllar.

Hollanda, Yugoslavya, İsrail, Danimarka derken konser listesi dünya haritasına dönüştü. 1992’de çıkardığı “Ziller ve İpler” albümü, onun müzikal olgunluğunun simgesiydi. Aynı yıl “Kurşun Adres Sormaz” filmine yaptığı müziklerle sinemaya da katkı sundu.

Sivas Katliamı’nın yasını yüreğinde taşıdı.

2000 yılında Antakya konserine giderken trafik kazası geçirdi.

Vücudunda birçok kırık oluştu. Uzun süre çelik iskeletle yürümek zorunda kaldı. Ama bu bile onun müziğe olan tutkusunu kıramadı. Sadece fiziksel değil, duygusal bir iyileşme süreciydi.

Mos Def onunla dünyaya seslendi.

Dünya onu "Yaşayan Efsane" olarak kabul etti.

İspanyol araştırmacı Vicente Fabuel onun için, “Çölde bir vaha gibi. Bu kadar derin, hissederek şarkı söyleyen başka biri yok” dedi. Times Dergisi, onu “Dünya Müziğinde Yaşayan Efsane Kadınlar” listesine aldı.

Boom Pam’le sahnede!

Konser sonrası sahneye gelen kişi ise hepimizi şaşırttı:

Frodo! Evet, Yüzüklerin Efendisi’nin Elijah Wood’u, hayranlığını dile getirdi.

Gençler unutmadı, yeniden keşfetti!

Tüm gerçekleri haykırırken bile nazikti.

İsyanı da, sevgiyi de, yası da ezgiyle anlatan nadir seslerden biri.

Kimi zaman umut, kimi zaman öfke, ama hep gerçek.

İçeriğin Devamı İçin Tıklayın

Popüler İçerikler

En Düşük Emekli Maaşı İçin SGK Uzmanından Çok Konuşulacak Tahmin
Güllü'nün Ölümünde Kritik Kamera Kaydı: Komşusu İlk Kez Açıkladı!
Nebahat Çehre’nin "Şort Sayfiye Yerinde Giyilir" Çıkışı Sosyal Medyayı İkiye Böldü!
YORUMLAR
20.06.2025

Anadolu rock tarzı, 60'ların başlarında The Beatles, Pink Floyd, Led Zeppelin gibi rock gruplarından esinlenilerek bu akım, ilk olarak Erkin Koray, Cem Karaca ve Barış Manço tarafından başlatıldı, Selda Bağcan ilk 45'liğini çıkardığında Anadolu rock türü çoktan başlamıştı, yani tarzı ilk başlatan o değil

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ