Sınırlı bir içerikte bahsedebildiğim bu kadar dostlar ve biliyorum ki acı acı dinleyeceğimiz sayısız hikâyesi var bu ülkede sanatçıların, yazarların...
Kaynak: Onur Caymaz
Sınırlı bir içerikte bahsedebildiğim bu kadar dostlar ve biliyorum ki acı acı dinleyeceğimiz sayısız hikâyesi var bu ülkede sanatçıların, yazarların...
Kaynak: Onur Caymaz
16 yaşındayken kız arkadaşına gönderdiği Nazım şiiri nedeniyle hem de ders esnasında tutuklanarak cezaevine götürülen Attila İlhan'ı avukatı cezaevinden kurtarmak için deli raporu almak ister ve İlhan bu yüzden 3 hafta akıl hastanesinde kalır.
Akın, 12 Eylül sonrası Mamak Cezaevi'nde yaşananların bir tanığı olur. Kendisinin avukat kimliğinin yanı sıra oğlunun da bu cezaevinde olması bir anne olarak da Akın'ı kahreder. Ve dahası kendisi de buradaki görevlilerden şiddet görür.
Fikret Otyam'a şöyle yazar bir mektubunda: 'Bu satırları sabahın beşinde, buz gibi odamda yazıyorum. Ne odun, ne kömür, ne de para var. Tek iş yok. Bu hiç de layık olmadığım yoksul hayata ne zamana kadar niçin tahammül edeceğimi bilmiyorum.'
1937 Haziran'ının sonunda Hikmet, Donanma Komutanlığı'na bağlı askerler tarafından yargılanmak üzere Erkin gemisine götürülür. 40 gün boyunca seyir halindeki gemide önce tuvalete sonra ambara hapsedilen Nazım'ın yargılanması 10 Ağustos'ta başlar.
Ilgaz 12 Eylül döneminde görece yaşlı ve verem hastasıdır. Ancak Cide'de askerler tarafından göz altına alınır. Ve halka gözdağı vermek adına elleriyle gözleri bağlı halde kasaba kasaba gezdirilir. Ayrıca Ilgaz 4 gün ayakta bekletildikten sonra kanama geçirir.
Cevat Şakir'in yaşamı babasını öldürmesiyle doğal olarak değişir. Cumhuriyet'ten önce işlenen bu cinayetten ötürü 15 yıl kürek cezasına çarptırılır. 7 yıl sonra affedilse de 1925'te İstiklal Mahkemesi'nce başka bir suçtan Bodrum'a sürgüne gönderilir.
Bu tanım doğrudan Tanpınar'ın kendisinden... Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eserleri sağlığında ne yazık ki hiç değer görmez. Ve o bu durumdan yakınır. Hatta dilimizin en iyi romanlarından olan Huzur, Tanpınar yaşarken ikinci baskıyı dahi yapmaz.
1916 ile 1919 yılları arasında İsviçre'de verem tedavisi gören Yakup Kadri, Kurtuluş Savaşı'nın başlamasıyla bir kaburgasını da hastanede bırakarak İstanbul'a gelir. İkdam'da yazan yazar Ankara'nın çağrısıyla Anadolu'ya geçer ve milli mücadeleye katılır.
Mili Mücadele'de aktif rol alarak İstiklal Madalyası olan ve rütbesi başçavuşluğa kadar yükselen Halide Edip, ülkenin istikbalini mandaterlikte arar ve Atatürk ile fikir ayrılığına düşer. 1925'te ise ülkeyi terk etmek zorunda kalır ve 14 yıl boyunca yurtdışında yaşar.
Orhan Veli sahibi olduğu 'Yaprak' dergisini yaşatmak adına önce paltosunu ardından Abidin Dino'nun kendisine hediye ettiği resimleri satar. Ve Nahit Hanım'a şöyle yazar bir mektubunda: 'Üşüdüğümden çok utanıyorum.'
Palto demişken, Ankara kışında ceketle gezmek zorunda kalan bir değerimiz de Mehmet Akif'tir. Tanıdıklarından palto ödünç alarak idare den şair bir gün Baytar Şefik Bey'den 'İstiklal Marşı'nın ödülünü reddetmeseydin.' lafını işitince onunla selamı keser.
Çok üzücü.