Ben artık uçan arabaları istiyorum ya...
Ben artık uçan arabaları istiyorum ya...
Bildiğiniz üzere internet en büyük yayılımını 1995 yılında gerçekleştirdi. Bunun en büyük sonucu da 'Johnny Mnemonic' gibi filmlerin ortaya atmış olduğu ve insanları fazlasıyla etkileyen birtakım iddialar diyebiliriz. Filmde büyük şirketler tüm dünyayı kontrol ediyor ve internet de toplumları şekillendiriyordu. Örneğin önemli konuları internetten göndermek çok güvenli değildi. Bu yüzden de bu tarz veriler insanlara yükleniyordu.😅 Johnny Mnemonic de 80 GB hafızaya sahip bir insan disk. Tabii günümüzde bu filmi izleyince insana komik geliyor çünkü böyle bir şey mümkün olsa bile en az terabaytlı falan olurdu herhalde...
Bildiğiniz üzere günümüz teknolojisinde birçok sanal gerçeklik ile oluşturulan evren var olsa da henüz bu denli bir teknolojiye sahip değiliz. Ünlü astrofizikçi Neil deGrasse Tyson'a göre bizim gerçek olarak ele aldığımız evren aslında karmaşık bir simülasyon olabilir. Hatta bunun ihtimali hiç de düşük değil: %50! 1999 yılında yaşayan başrolümüz de 1937 yılında Los Angeles'ın bir simülasyon olduğunu ve simüle edilen kişilerin bunun farkında bile olmadıklarını fark ediyordu. Daha sonrasında da aslında 1999 yılının da bir simülasyon olduğunu ve kendisinin 2020'li yıllardan biri olduğunu fark ediyordu. Epeyce tuhaf olan bu durum aslında pek çok bilim insanına göre hiç de uzak bir ihtimal değil!
Bu filmi izlediyseniz ABD'de 2017 yılında ikinci bir iç savaş çıkacağı iddia ediliyordu. Tabii şimdi dönüp geçmişe baktığımızda böyle bir durumun olmadığını rahatlıkla söyleyebiliyoruz ancak 2016 yılında yayınlanan bir makaleye göre film aslında kısmen de olsa çıkarımlarında haklı oldu. Özellikle de 2016 yılında gerçekleşen seçimlerdeki ortam da düşünüldüğünde filmdeki iç savaşa yakın bir ortam vardı ülkede. Tabii savaşla sonuçlanmadı.
1990 yılında vizyona giren film yayına girdiği tarihten 7 yıl sonrasındaki Los Angeles'ın tamamen Kolombiyalı ve Jamaikalı uyuşturucu çeteleri tarafından sarılacağını ve onların arasındaki güç savaşından şehrin de nasibini alacağını işliyordu. Filmde bu iki kartel arasındaki çatışma o denli büyüktü ki Predator'umuz şehirde fark edilmeden gezebiliyordu çünkü birçok insan onun da bu kartellerin işi olduğunu düşünüyordu. Filmin orijinal senaryosunda aslında bu yıl 1997 değil ve hatta İkinci Dünya Savaşı döneminde geçiyormuş.
Filmde gerçekleşen korkunç depremden sonra San Fernando vadisi su altında kalıp Los Angeles tamamen bir adaya dönüşüyordu. Bu distopik evrende aynı zamanda yeni seçilen başkan, Amerika'yı teokratik bir ülkeye çeviriyor ve günahkar ile toplum tarafından kabul görmeyen insanları Los Angeles adasına gönderiyordu. Neyse ki böyle bir şey olmadı diyelim. En azından tüm dünya adına...
Ray Liotta'nın başrolü olduğu 'No Escape' filminde sözü geçen büyük şirketler mahkumları paralı asker olarak kullanıyorlardı.
'Hardware'de dünya tamamen darmaduman olmuş kızıl bir çöl olarak gösterilmişti bizlere. İnsanların birtakım robotik yetenekleri de vardı. Ayrıca radyasyonun da haddi hesabı yoktu...
'The Postman' filmini kısaca özetleyecek olursak nükleer savaşın yıkıcı etkilerini gösterdiği ve yaşamı neredeyse sonlandırdığı bir ülkede Amerikalıların da nüfusu da gün geçtikçe azalmaktadır. Bu az nüfusun arasından bir 'postacı' çıkarak tüm insanlığı kurtarmaya çalışır. Pek de öyle olmadı sanki ne dersiniz?
Aslında Highlander'ın ilk filminde Connor MacLeod, Zeist gezegeninde diğer ölümsüzlerle beraber hayatı için savaşıyordu hatırlarsanız ancak ikinci filme artık ölümlü olan Connor'un yeni problemi 1994 yılında ozon tabakasının tamamen yok olacak olmasıydı. Güneş'ten yayılan radyasyon ozon tabakasını deliyor ve milyarlarca insanın yaşadığı bu dünyayı yok ediyordu. Maalesef ki ozon tabakasının delindiği gibi bir gerçeğimiz olsa da birçok hükumet bunun için birtakım önlemler alıyorlar. Bilim insanlarının hesaplarına göre 2060 yılında tabaka tamamen eski haline dönmüş olacak.
Filmde aşırı zengin insanların daha genç ve sağlıklı bedenlere sahip insanların zihinlerine erişebileceğini iddia ediyordu. Bunun nedeni 2009 yılında yaşanan uluslararası bir hava kirliliğiydi. Bu yüzden de dünyada pek fazla insan kalmamış ve kalanlar da bu işlem için adeta birer bulunmaz Hint kumaşına dönüşmüşlerdi. Tabii ki böyle bir şey olmadı sizin de bildiğiniz üzere.
1994 yapımı filmde yalnızca zamanda yolculuğun icat edilmesinden ziyade aynı zamanda bunun o kadar yaygın olacağı düşünüyordu ki sadece bunun için bir kurum oluşturulacağı iddia ediliyordu. Tabii zamanda yolculuk hala yok biliyorsunuz ki.
Bir polis soruşturmasında birtakım sorunlar meydana gelince LAPD Çavuşu John Spartan ve Phoenix hapse mahkum ediliyor ve bir gün uyandıklarında kendilerini San Angeles adlı bir şehirde buluyorlardı. Bu şehir ise Santa Barbara, Los Angeles ve San Diego'nun birleşiminden oluşuyordu. Bu şehirlerin birleşmesinin nedeni ise gerçekleşen bir depremdi. Tabii böyle bir durum olmadı ancak eğer olsaydı bu durumda en az 1800 kişi hayatını kaybeder, 50 bini aşkın yaralı olur ve 200 milyar dolarlık bir zarar olurdu.
1992 yapımı bir bilim kurgu filmi olan 'Fortress' hükumetin çiftleri ciddi derecede baskı altına sokarak tek çocuk politikası uygulayacağını söylüyordu. Hatta başrolümüz de filmin başında hamile eşiyle yakalanıp 31 yıllık bir hapis cezasına çarptırılıyordu. Film aslında Çin'in tek çocuk politikasından etkilenmiş olsa da bu durum Çin'de bile 2015 yılında sona erdi.
2005 yılında geçen filmde Robin Williams'ın hayat verdiği bir robot hizmetçi başka bir robota aşık oluyordu. Andrew gün geçtikçe özgürlüğünü benimsiyor ve yavaş yavaş daha insani özellikler göstermeye de başlıyordu. Başka bir robota aşık olan Andrew filmin sonundaysa tamamen bir ölümlüyle dönüşüyordu. 2021 yılında hala böyle bir teknolojimiz yok!
1995 yapımı film 'Strange Days' 1999 yılında insanların SQUID olarak adlandırılan cihazlara anılarını kaydedeceğini söylemişti. Bu anılar doğrudan serebral korteksten kaydedilip ve oynatıldıktan sonra kullanıcının sadece görsel olarak değil aynı zamanda anıyı fiziksel duyumlarını da kullanarak deneyimlemesine izin verecektir. Filmin üzerinden neredeyse 20 yıl geçmiş olmasına rağmen buna en yakın teknoloji yalnızca 360 derecelik kameralar ve VR teknolojisi.
Geçmişinle barış artık editör.
13. kat filmi çok ilginçti ya hala arada açar ilzerim ayrıca keşke robot hizmetçilerimiz olsa yani yaşlanıyoruz ileride bakanımız olmazsa en azından robotlar işimiz görürdü
Şu Dünyası ve Twelve Monkeys de güzel filmlerdi..