Ortadoğu'da tansiyon yeniden yükseldi. ABD'nin İran'a yönelik gerçekleştirdiği saldırının ardından Tahran yönetimi, 'meşru müdafaa hakkımızı kullanabiliriz' açıklaması yaptı. İki ülkenin dışişleri bakanları ise peş peşe gelen açıklamalarla karşılıklı tehditlerde bulundu. Bölgedeki gerilim diplomatik yollarla düşürülmeye çalışılırken, yeni bir çatışma riski endişeleri artırıyor. Washington ve Tahran arasındaki bu sert söylemler, uluslararası kamuoyunun dikkatini bölgeye çevirdi.
Amerika ve İsrail bu gerilimin yalnızca görünen yüzü. İran'a yönelik saldırılarda Körfez ülkeleri — özellikle Suudi Arabistan ve Katar — dolaylı da olsa destek veriyor gibi görünüyor. Trump’ın yaklaşık 1.5 ay önceki Orta Doğu ziyareti kesinlikle tesadüf değildi. ABD'nin gönderdiği savaş uçaklarının konuşlandığı ülkelere baktığımızda, Suudi Arabistan başta olmak üzere İran rejimini bir nükleer tehdit olarak algılayan Körfez ülkelerinin bu süreçte aktif rol oynadığı anlaşılıyor. Bu türden kompleks ve kirli uluslararası ilişkiler ağı içinde, ‘şöyle yapın, böyle yapın’ tarzı halk odaklı öneriler, konuya yüzeysel bakanlar için anlamlı olabilir ama asıl mesele daha derinlerde yatıyor.Öte yandan, İran’ın zenginleştirdiği uranyumu Rusya’ya gönderdiği iddiaları da mantıklı görünüyor çünkü çevre ülkelerde ya da saldırı bölgelerinde herhangi bir radyasyon izi tespit edilmedi. Bu da nükleer bir saldırıdan ziyade siyasi ve askeri manevraların ön planda olduğunu gösteriyor.
Amerika kısaca sıkıyorsa yap demişler
Artık bir kıvılcım düşse de dünya bir birine girse bu belirsizlik beni mahvediyor