Türkiye’nin 1963’te başlayan Avrupa serüveninde milat olan ve 3 Ekim 2005’te başlatılan AB’ye tam üyelik müzakereleri 10 yaşında. Ancak, 10 yıllık müzakere sonucunda gelinen nokta geleceğe ilişkin umut vermekten uzak.
Türkiye’nin 1963’te başlayan Avrupa serüveninde milat olan ve 3 Ekim 2005’te başlatılan AB’ye tam üyelik müzakereleri 10 yaşında. Ancak, 10 yıllık müzakere sonucunda gelinen nokta geleceğe ilişkin umut vermekten uzak.
Türkiye'nin 3 Ekim 2005’te başlayan Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri, 10. yılını doldurdu. Ancak taraflar arasındaki ilişki son yıllarda giderek zayıfladı ve müzakereler fiilen donduruldu. Avrupa'da Türkiye'nin ‘AB ruhu'ndan uzaklaştığı endişeleri her geçen gün artarken, Türkiye'de ise AB üyeliğine destek son 15 yılın en düşük seviyesine gerilemiş durumda.
Avrupa Birliği, Aralık 1999’da gerçekleştirilen Helsinki Zirvesi ile Türkiye’ye adaylık statüsü vermişti. Ancak üyelik müzakerelerine başlandığında takvimler 3 Ekim 2005 tarihini gösteriyordu. O günden bugüne kadar toplam 35 müzakere başlığından yalnızca 14 tanesi açılabildi. Açılan başlıklar içerisinde ise sadece bir tanesi kapatıldı. Önümüzdeki dönemde de yeni başlık açılması veya açılan başlıkların kapatılması konusunda her iki tarafta da pek hevesli bir hava gözlemlenmiyor.
Deutsche Welle Türkçe'den Aram Ekin Duran'ın haberine göre AB ve Türkiye arasındaki bu ‘soğukluğun’ ise birçok farklı nedeni var. Tam üyelik müzakereleri, Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümü için hazırlanan Annan Planı’na tam destek vermesine rağmen plana karşı çıkan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyeliğine alınması ile ciddi bir güven kaybı yaşadı. Öte yandan son yıllarda Türkiye’nin dış politikada AB siyasetine aykırı söylemler geliştirmesi, AB’nin Türkiye’nin üyeliği konusundaki olumlu tavrını iyiden iyiye zayıfladı.
İfade özgürlüğü konusundaki sıkıntılar da AB-Türkiye ilişkilerinde telafisi zor bir gerilim yaratmış durumda. Deutsche Welle Türkçe'ye konuşan uzmanlar, Türkiye-AB ilişkilerinin yakın gelecekte ‘genişleme’ yerine ‘komşuluk’ ekseni üzerinden kurgulanacağını belirterek, önümüzdeki 5 yıl içinde üyelik konusunda yeni bir gelişme beklenmemesi gerektiğini vurguluyorlar.
Türkiye’de hiçbir siyasal iktidarın Avrupa Birliği üyeliği konusunda kamuoyu desteği olmadan adım atamayacağını dile getiren Üsküdar Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mithat Baydur, taraflar arasındaki en ciddi güven kaybının Kıbrıs sorununda yaşandığını kaydetti.
Türkiye’nin Annan Planı konusunda gerekli gayreti göstermesine rağmen plana ‘hayır’ diyen Kıbrıs Rum Kesimi’nin Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla AB üyesi olmasının Türkiye kamuoyunda ciddi bir tepki yarattığına işaret eden Baydur, “Böylelikle birlik içinde Türkiye’ye karşı Rum vetosu birden ikiye çıktı. Türkiye bu konuda AB tarafından cezalandırıldığını düşündü ve süreç geriye doğru gitmeye başladı” dedi. AB ve Türkiye ilişkileri konusunda tarihi önem taşıyan 1999’daki Helsinki Zirvesi sonrasında Türkiye kamuoyunun AB üyeliğine desteğinin yüzde 85’lere kadar çıktığını hatırlatan Baydur, “Bugün ise bu oran yüzde 48’lere kadar gerilemiş durumda. Bu durum da iktidarların tam üyelik müzakereleri konusundaki motivasyonunu bozan bir unsur” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye’nin 2008 krizinde ağır yara alan ABD ve AB ekonomilerine nazaran bu krizden daha hasarla çıktığını ve bu durumun Türkiye’de bir ‘özgüven artışı’ yarattığını ifade eden Baydur, “Yüksek büyüme oranları ve sonrasındaki zenginleşme, Türkiye’yi bölgesel anlamda daha bağımsız bir dış politika izlemeye itti” dedi. Türkiye’nin bölgede uyguladığı dış politika hamlelerinin AB tarafından Türkiye’nin yüzünü batıdan doğuya çevirdiği yorumlarına neden olduğuna işaret eden Baydur, “Dolayısıyla müzakere sürecinden husumete dönüşen bir ilişki biçimi oluştu” diye konuştu.
'10 yıldaki ilerleme, gerilemeye başladı'
Teknik olarak bakıldığında son 10 yılda açılıp kapanan tek konu başlığı olan ‘eğitim ve kültür’ başlığının da içi boş olduğuna dikkat çeken Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği Başkan Yardımcısı Can Baydarol da “Taraflar arasındaki üyelik müzakerelerinin durduğunu, 10 yılın sonunda hiçbir ilerleme sağlanamadığını söyleyebiliriz” dedi. Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerine başladığı 3 Eylül 2005’te demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularında Avrupa tarafından takdirle izlendiğini anımsatan Baydarol, “Bugün ise aynı konularda ciddi bir gerileme yaşanıyor. Hukukun üstünlüğü ve yargı kararlarındaki tarafsızlık gibi hayati konularda geriye doğru gidiş var” diye konuştu.
11'inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinde tam üyelik müzakerelerine başlamasının yıl dönümü dolayısıyla bir açıklama yayımladı.
Sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinden o döneme ait bir fotoğraf ile paylaştığı mesajında Gül, yeniden başlatılacak reform sürecinin Türkiye için kazanç olacağını belirterek '10 yıl önce bugün AB ile katılım müzakeresi sürecini başlatmıştık. Müzakerelerin canlandırılması ve AB üyelik kriterleri ışığında yeniden başlatılacak reform süreci ülkemiz ve bölgemiz için kazanç olacaktır' dedi.