99. Yılı Kutlu Olsun! Mondros Antlaşmasının Kaderini Değiştiren İki Olay: İzmir'in İşgali ve Kurtuluşu

Bilindiği üzere 9 Eylül 1922 tarihi, Kuva-yı Milliye'nin oluşturduğu düzenli ordunun İzmir'e kadar ulaştığı ve İstiklal Harbine askeri olarak son noktanın konulduğu tarihtir. 99. yıl dönümünde, bu geçmişte yaşanılan hadiseleri ana hatlarıyla sizlere sunmaya çalışacağız.

30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkesinden sonra, ülkenin dört bir yanında düşman devletlere karşı hukuki mücadeleler verilmeye başlandı.

Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 1918'de başkente çağrılarak Genelkurmay'da görevine devam etti. Bu sıralarda Ali Fethi (Okyar) Bey ile birlikte Minber adlı bir gazete çıkartıp düşüncelerini halka ulaştırmaya çalıştılar. Gazetede, İngilizlerin dikkatini çekmemek ve takibata uğranmamak için, onları öven bir nevi İngiliz yanlısı yazılar yayınlandı.

Anadolu ise tam manasıyla alevler içerisinde yanan bir ateşten gömlek gibiydi.

Her yerde muazzam bir asayişsizlik hakimdi. Elinde silahı olan eşkıya, devlet otoritesinin ulaşamadığı bozkırlarda tam bir hükümdarlık sürüyordu. Bunun yanı sıra azınlıkların kurdukları çeteler de yerel ahaliye zulmetmekten geri durmuyorlardı. Ateşkesin ardından, ülke için bir şeyler yapmak isteyen vatanseverler ve kanaat önderleri tarafından, Müdafaa-i Hukuk adı altında cemiyetler kurulmaya başlandı.

Kurtuluş çareleri aranırken Türk kadınının gösterdiği azim ve kararlılığa da ayrıca değinilmelidir.

Fotoğrafta sol tarafta: Halide Edib (Adıvar) Hanım ve devrin önemli gazetecilerinden Falih Rıfkı (Atay) Bey yan yanalar.

Özellikle Halide Edib, o tarihlerde Türk kadınının simge isimlerinden birisi olmuştur. Kendisi ilk zamanlar Amerikan mandasını savunduysa da daha sonra tam bağımsızlık fikriyle kurtuluş savaşına destek verdi. Anadolu'da kadın-erkek ayırmaksızın tüm vatanseverlerin iştirak ettikleri cemiyetler, mitinglerle halkı aydınlatmaya, işgalci devletleri protesto etmeye gayret gösteriyorlardı.

15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgale uğraması ise Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerini silahlı mücadeleye itecekti.

İşgal tam bir vahşete dönüşmüştü. Müslüman ahaliye türlü tecavüzler, zorbalıklar edildi. Vatandaşlar denize atıldı, başlarındaki fesler alınarak parçalandı, bazıları süngü darbeleriyle yaralandı ve öldüler. 

Fakat bütün acıların yanında bu durum vatanın dört bir yanında bir uyanış hareketini doğuracaktı.

Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri olağanüstü toplanarak işgale karşı silahlı mücadele kararı almaya başladılar.

İzmir'in işgali üzerine, Anadolu'da hakim olan eşkıya çeteleri dahi Yunanlılara karşı örgütlenmeye giriştiler. Böylece asayişsizliğe sebep olan çeşitli suçlular da bir şekilde Milli Mücadeleye destek vererek pozitif bir konuma geldiler.

Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa işgalden bir gün sonra Samsun yolculuğuna çıktı.

Genelkurmay içerisindeki bazı üst rütbeli yetkililer, Paşa'nın Samsun'da Milli Mücadele hareketlerine girişeceğini seziyordu. Fakat Padişah ve Sadrazam nezdinde ise, Mustafa Kemal Paşa arzu edilen asayişi temin için bölgeye gidiyordu.

Mustafa Kemal Paşa özellikle İzmir'in işgalinden sonra vatanın dört bir yanına sirayet etmiş kurtuluş arayışlarına bir çare bulmaya çalıştı.

Hali hazırda örgütlenmeye başlamış bir direniş hareketini tek bir bayrak altında topladı. Erzurum ve Sivas kongreleriyle pekiştirilen Kuva-yı Milliye hareketi, 1920'de Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir araya getirildi.

Bir süre düzensiz birliklerle, gayr-i nizami harp teknikleri kullanılarak yürütülen Milli Mücadele, kısa süre sonra yerini düzenli orduya bıraktı.

İsmet (İnönü), Fevzi (Çakmak) ve Nureddin (Konyar) Paşalar bu dönemin önde gelen isimlerindendir. 1921 yılı bir yandan savaşlar öte yandan da Rusya ile diplomatik ilişkilerle geçti. 

Yönetimi ele alan Bolşevikler, hem fikirlerini yaymak için bir müttefik arıyorlar hem de İngiltere'yi ortak düşman olarak görüyorlardı. Bu sebeple Milli Mücadeleden maddi ve askeri hiçbir desteği esirgemediler.

Kütahya-Eskişehir Muharebesinde Yunan harekatı başarılı oldu ve düzenli ordumuz feci bir bozguna uğradı.

Mecliste büyük bir kriz ortamı oluştu, zafere olan inançlar ve başarı duyguları hasar görmüştü. Mustafa Kemal Paşa'ya güvenen kanat, bütün yetkiyi bizzat devralmasını istedi.

Tansiyonu yüksek tartışmaların ardından, 3 ay süreyle meclisin yetkilerinin yine meclis tarafından, Mustafa Kemal Paşa'ya devredilmesi kararlaştırıldı. Bunun üzerine Sakarya Savaşıyla, Ankara'ya kadar gelen Yunan ilerleyişinin önü kesildi.

1 yıllık uzun uğraşlar ve kıt kanaat bütün bir milletin seferber olduğu ordu hazırlıklarının ardından, Ağustos 1922'de Büyük Taarruz başladı.

Yunan ordusunun teçhizatı daha fazla ise de Türk tarafının seri manevra hareketleri ve süvari üstünlüğü vardı. Ayrıca Türk ordusunun kumandanları, fevkalade savaş tecrübesi olan ve bölgeyi çok iyi tanıyan Erkan-ı Harp subaylarıydı.

Netice itibarıyla Yunan ordusu kelimenin tam manasıyla bozguna uğratıldı. Büyük kısmı savaş meydanında imha olan Yunan ordusunun, geri kalan kuvvetleri İzmir'e doğru çekildi ve limandan gemilerle ülkelerine döndüler.

16 Mayıs 1919'da türlü acılarla işgale uğrayan İzmir, 9 Eylül 1922'de Türk ordusunun muzafferiyetiyle karşılaştı.

Hükumet konağındaki Yunan bayrağı indirilerek yerine eskisi gibi Türk bayrağı çekildi. Böylece İzmir'de düşmanın sıktığı ilk kurşun ve tacizle başlayan kurtuluş ve milli mücadele hareketleri, yine aynı yerde zaferle neticelenmiş oluyordu.

Bonus: İzmir'e giren Türk ordusunun görüntüleri.

Bonus 2: İzmir'in kurtuluşu sırasında İstanbul'da gazetecilik yapan Falih Rıfkı Atay'ın anıları

Büyük Taarruz öncesinde İstanbul ile olan haberleşme tamamen kesildiği için başkente hiçbir haber ulaşamaz. Bu sırada ''Mustafa Kemal esir düştü'' söylentisi yayılmıştır. Sonrasında gerçekler öğrenildiğinde, esir düşenin Yunan kumandanı Trikopis olduğu anlaşılmıştır.

İzmir'in alındığı haberi geldiği vakit, içimizde artık sevinme gücü kalmamıştı. Gönlümüz, uzun ve derin uykuya dalmış gibi idi. Bir hastanın başında günlerce beklemekten sonraki yığılıp kalmaya benzer bir uyku...

Akşam'ın ilk sayfası için büyük bir klişe hazırlamıştık: ''Elhamdülillah İzmir'e kavuştuk!'' Kapıları açmanın imkanı var mı? Gazeteyi pencereden akıtıyorduk. Alan, yüzüne gözüne sürüyordu.

Popüler İçerikler

Volkan Demirel, Elini Sıkmadığı Şenol Güneş'le Arasında Geçen Diyaloğu Anlattı
Serdal Adalı, Ricardo Quaresma'ya Jübile Yaptıracağı Tarihi Açıkladı
Görüşme Esnasında Erkeğe Maddi Sorular Sorulmasını Destekleyen Kadın Tepkilerin Odağında
YORUMLAR
09.09.2021

Sen adamin dibisin, be Atam...denk geldiim doneme tukuriiim((( noolurdu sanki seni bi kerecik uzaktan da olsa gorsem, senle ayni donemi yasasam, uzgunum cok uzgunum, bizi biraktigin gibi degiliz, cok yazik cokkk(((

09.09.2021

Sakallı Nurettin Paşa'yı unutmamak lazım. Paşa birazcık psikopat bir karakterdir ama görev adamıdır.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ