7 Maddede 77'nci Yıldönümünde Dersim Olayları

Bugün Birinci Dersim Harekatı olarak bilinen harekatın 77'inci yıl dönümü. Bölgedeki isyanı bastırmak amacıyla başlayan harekat 15 - 18 Kasım 1937 tarihleri arasında Seyit Rıza başta olmak üzere bölgenin önemli isimlerinin idamıyla son buldu. Ancak olaylar Birinci Dersim Harekatı ile sulh bulmayacak, İkinci Tunceli Harekatı, Üçüncü Tunceli Harekatı ve Temizleme Harekatı adı verilen operasyonlarla 1938 yılında sona erecekti. Harekatlar kapsamında 13 bin sivil öldü, 110 asker hayatını kaybetti, yaklaşık 12 bin kişi sürgüne tabi tutuldu. (Kaynak: Sabah) Dersim'de yaşananların hikayesi hala açığa çıkmayı bekliyor.

1. Dersim Hakkında

M.Ö 6. yüzyılda bugünkü Tunceli, Bingöl, Erzincan ve Elazığ'ı içine alan bölgeye 'Dranis' adı verilmektedir. Xenophon'un Anababis isimli eserinde ise bölgenin adı Derxene olarak geçmektedir. Ptolemy bölgeden Daranalis olarak bahsederken, Ermeni kaynaklarında da bölgenin adı Derjan olarak yer almaktadır. Dersim isminin erken biçimleri olarak değerlendirilebilecek bu isimlere karşın genel olarak kelimenin kökeninin kapı manasındaki 'Der' ve gümüş manasındaki 'sim' kelimelerinden oluşan Farsça kökenli olduğu kabul edilmektedir. 

Osmanlı belgelerinde bölgedeki aşiretlerden genel olarak ‘Dirsimli’ veya ‘Dujik/Duşik’ aşiretleri olarak söz edilir ve hepsi ‘Ekrâd (Kürtler) taifesinden’ olarak sınıflandırır. Yalnızca Zazaca konuşan Balabanlar’ın Yörükan taifesinden Türkler olduğu söylenir.  (Kaynak: Taraf)

Bölge Osmanlı döneminde de fakirliği ile bilinmektedir. Çıkan asayiş olaylarına ilişkin olarak 1899 yılında Müşir Şakir Paşa: 'Eşkiyalığın nedeni fakirlik ve ihtiyaçlardır' derken 1906 yılında Celal Bey aşiret ağalarının bile Anadolu'daki diğer ağalara nazaran fakirlik içerisinde olduğunu söylemektedir.  Kazım Karabekir 1908 tarihli raporunda Dersim'de ekilebilir arazilerin azlığından dem vurmuş, 'ekilebilir arazilerin yetersizliğinden ötürü ahali diğer yerlerde olduğu gibi kendi ekip biçtikleriyle geçinemediğinden, zanaat ve ticaret de olmadığından tabiatın bu noksanını hırsızlık ve haydutlukla telafi yoluna gitmiştir' demektedir. 1920 yılında Meclis kürsüsünde konuşan Dersim Mebusu Hasan Hayri bey de aynı görüştedir. Ona göre Dersimliler senenin 8 ayını hariçten geçirmekte, yokluk içinde yaşamaktadır. (Kaynak: Radikal)

2. Osmanlı Döneminde Dersim

Tunceli bölgesi 1514′te Çaldıran Savaşı’ndan sonra Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı hâkimiyetine girdi. Osmanlı yönetimi  Kanuni döneminde bölgeyi Çemişgezek, Mazgirt, Pertek ve Sağman sancaklarına ayırıp valilikleri Pir Hüseyin Bey’in oğullarına verdi. 

Osmanlı döneminde Dersim öncelikle Erzurum Beylerbeyliği'ne bağlı bir sancak olarak görülmektedir. Daha sonra Dersim has, zeamet halinde Çemişgezek, Pertek ve Sağman beylerine tabi tutulmuştur. Dersim daha sonra 1879 yılında oluşturulan Mamurat'ül Aziz Vilayeti'ne bağlanmış, merkezi Hozat olarak belirlenmiştir. Tanzimat'tan sonra yapılan yapılanmada da Dersim yönetimine bölgede hakim olan ağa ve şeyhler atanmıştır. Her ne kadar bir çok tarihçiye göre bölgede merkezi devlet otoritesi kurulamamış olsa da, 1897 nüfus sayımının detaylı bir şekilde yapılması bölgede merkezi devletin varlığının önemli bir ispatıdır. (Kaynak: Radikal)

Osmanlı İmparatorluğu döneminde de bir çok Dersim İsyanı vuku bulmuştur. Osmanlı - Safevi mücadelesi sırasında yaşanan katliamlar ve devlet otoritesinin baskısı nedeniyle otoriteye başkaldırmaya başlayan Dersimliler, 1860 - 1877 yılları arasında bölgeye yapılan kışlaya da karşı çıkmış, Osmanlı Rus Harbi sırasında bazı bölgelere kurulan kışlaları yıkmışlardır. 1907 yılına kadar Osmanlı merkezi yönetimi bölgede hakimiyetini tesis etmeye çalışmışsa da bunda başarılı olamamış, 1907 yılında Kureyşan Aşireti lideri Ali Çavuş'un 2000 kişiyle Kiği Köylerini basmasıyla çıkan olaylar sonucunda Osmanlı ordusu bölgeye girerek hakimiyeti ele almıştır. 1908 yılında tekrar olaylar çıkmış ancak Galatalı Şevket Bey komutasındaki Osmanlı birlikleri kısa sürede bölgede hakimiyeti yeniden tesis etmiştir.

3. 1921 Koçgiri İsyanı

1908 yılında Meşrutiyet'in tekrar ilan edilmesinden sonra ülkeye yayılan özgürlük havası Dersim'e de ulaştı. Bu dönem kurulan Kürt cemiyetlerinden bazıları Dersim'de de faaliyet göstererek örgütlenmeye başladılar. Koçgiri aşireti de Kürt Teali Cemiyeti ile bağlantı kurdu. 1919 yılında İngiliz Yüksek Komiserliği ile özerklik hakkında görüşenler arasında Koçgiri aşiretinin de önde gelenleri bulunmaktaydı.

Ancak Koçgiri Aşireti'nin bu tutumu Sevr Anlaşması'nın ilanından sonra diğer Dersimli aşiretler arasında zemin bulmadı. Sevr'in Ermenilere yönelik hükümleri sebebiyle rahatsız olan, aynı zamanda ülkenin geleceğinden endişe eden Dersim'in önde gelenleri Büyük Millet Meclisi'ne katılma kararı aldılar. Bu vekiller daha sonra Dersim'de yaşanan huzursuzluklara da mani olacak ve bölge aşiretlerini milli mücadeleden yana taraf olmaya ikna edecekti.

Ancak bu tutumu benimsemeyen Koçgiri Aşireti önderlerinden Alişan Bey ve adamları merkezi hükümete karşı isyan çıkarma kararı aldılar. 6 Mart 1921 tarihinde Ankara'dan gönderilen birliklere saldıran ve Binbaşı Halis Bey'i öldüren isyancılara karşı bölgede sıkıyönetim ilan edildi. 13 Mart tarihinde Sakallı Nurettin Paşa komutasındaki Merkez Ordu'nun bölgeye girişiyle ordu güçleri isyancılara karşı tedip hareketine başladılar. 'Zo diyenleri temizledik, Lo diyenlerin de köklerini ben temizleyeceğim' gibi ifadelerle bu tedip hareketini yöneten Sakallı Nurettin Paşa nihayetinde 500 isyancıyı öldürdü, 2000 kişiyi de sürdü. Nurettin Paşa'nın tutumu Ankara içinde de rahatsızlık yaratmıştı. Daha sonra Sivas Valiliği de yapacak olan Ebubekir Hazım Tepeyran Meclis'e sunduğu raporunda şöyle yazacaktı: 'Ümraniye bucağı ve Zara ilçesinin merkezine bağlı 132 köy, savaşan düşman istihkamları gibi yakılmış, yıkılmış ve yüzlerce nüfus öldürülmüştür. Ayrıca bütün mal, eşya, zahire ve hayvanlar yağma olunmuştur. Binlerce nüfus da dağlarda, kırlarda, açlıktan ve yoksulluktan ölüme bırakılmıştır.' (Kaynak: Radikal)

4. Koçgiri İsyanı'ndan Sonraki Dönem

Bu dönemde Dersim nahiyesinde önemli bir olay yaşanmadı. Özellikle Dersim Mebusu Diyap Ağa'nın milli mücadelede gösterdiği katkılar ve Mustafa Kemal Atatürk ile kurduğu iyi ilişki bahse değer.

Ancak Ankara Dersim'de otoritesini tam olarak sağlayamamaktan rahatsızdı ve bölgeye neredeyse hasmane bir gözle bakıyordu.

Örneğin Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey 1926 yılında hükümete sunduğu bir raporda şöyle diyordu: 'Dersim Cumhuriyet hükümeti için bir çıbandır. Bu çıban üzerinde kesin işlem yapmak ve üzücü ihtimalleri önlemek, memleketin selameti için mutlaka lazımdır. Mektep açmak, yol yapmak, refahı temin edecek fabrikalar kurmak özetle yurtlandırma ve medenileştirme yoluyla bölgeyi ıslaha çalışmak hayalden başka bir şey değildir.'

1930'da Birinci Umum Müfettişi İbrahim Tali Öngören izlenecek yöntem olarak şunları belirlemişti: 'A) Bütün Dersim'in hariçle münasebetini kat ederek, taarruzlarına ve ticaretlerine mani olmak, aç kalacak halkı zamanla kendiliğinden ilticaya icbar etmek ve şu suretle Dersimi fenalıklardan tahliye. B) Her tarafı esaslı surette kapadıktan sonra ihata çemberini tedricen darlaştırmak ve fenalıklardan dolayı yakalananları derhal Dersim'den çıkartarak garba serpiştirmek'

Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ise 'Dersimli okşanmakla kazanılmaz' derken 'Dersim'in koloni gibi nazarı itibara alınmasını' öneriyordu. 

1934 yılında çıkartılan İskan Kanunu ve 1935 yılında çıkartılan Tunçeli İlinin İdaresi Hakkındaki Kanun kapsamında da bu önerilere uygun bir takım hareketlere girişildi. (Kaynak: Radikal)

5. Birinci Dersim Harekatı

18 Haziran 1937’de Başbakan İsmet İnönü Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın da katıldığı Bakanlar Kurulu toplantısında Dersim için ‘Islahat Programı’nı açıkladı. Programa göre, Dersim’e yol, köprü, okul, kışla yapılacak, askerlik ve vergi işleri düzene konulacak, ağalık, derebeylik, şeyhlik kökünden kaldırılacak, zorbaların malları devlete geçecek, halka toprak, ziraat aletleri ve tohumluk verilecekti. Dersim’i haydut yatağı durumuna getirenler, Batı illerine nakledilecek, orada iskân edilip, namuslu, eğitilmiş vatandaşlar haline getirileceklerdi. Dersim tamamen boşaltılacak ve burada Bakanlar Kurulu’nun izni olmadan kimse oturmayacak ve yerleşmeyecekti. İnönü’nün açıkladığı önlemler arasında “Türklerin yoğun olduğu yerlerde kız ve erkek yatılı okulları açılarak Dersim’den beş yaşını doldurmuş kız ve erkek çocukların okutulup büyütülmesi, bunların kendi aralarında evlendirilerek, kendi ana ve babalarından kalan mallar ve mülklerin içinde birer Türk yuvası haline getirilmesi’ de vardı. (Kaynak: Taraf)

Olaylar 1937 yılında bir köprünün yakılması ile başladı. Genelkurmay belgelerinde olay şöyle geçiyordu: 'İlk olay, Pah bucağı ile Kahmut bucağını birbirine bağlayan Harçik deresi üzerindeki tahta köprünün 20/21 Mart 1937 gecesi Demenan ve Haydaranlılar tarafından yıkılması ve köprü ile Kahmut arasındaki telefon hattının tahrip edilmesiyle başladı.' (Kaynak: Radikal)

Mayıs ayında Dersim ahalisinin üstüne uçaklardan bir bildiri dağıtıldı. Bildiriler Genelkurmay yayınına göre 'Türkçe, Osmanlıca harflerle, mahalli lisanda' yazılmıştı: 'Sizi ayaklandırmaya çalışan zavallıları Cumhuriyet hükümetine teslim ediniz veyahut onlar kendileri teslim olmalılar. Bu takdirde cümleniz masum kalacaksınız. Teslim edilenler veya kendiliğinden teslim olanlar dahi Cumhuriyetin adil muamelesinden başka hiçbir şey görmeyeceklerdir. Aksi takdirde, yani dediklerimizi yapmazsanız, her tarafınızı sarmış bulunuyoruz. Cumhuriyetin kahredici orduları tarafından mahvedileceksiniz.' 

1937 yılında Devlet aşiretlerden silahlarını hükümete teslim etmesini talep etti. Bahar ayı boyunca dağ taş silah aranarak toplanmaya başlanmıştı. Askerler ise bir baskından endişe ediyordu. Nitekim Genelkurmay'a göre 'Hemen hemen her gün eşkıyanın şu veya bu karakola baskın yapacağı haberleri alınıyordu. Birkaç kez Elazığ'da bulunan uçak bölüğünce; eşkıyanın toplandığı yerler, özellikle bu ayaklanmayı görünürde perde arkasından yönettiği bilinen Seyit Rıza'nın evi ve civarı havadan bombalandı. '

Nihayet 26 Nisan 1937 tarihinde  'Sin bucağının Hozat'la irtibatının dağ yolu ile yapılmasını sağlamak maksadı ile açılan ve mevcudu 36 sabit jandarmadan ibaret olan Askisor karakolu saat 20.00'den itibaren 100 kadar eşkıya tarafından kuşatıldı. Alınan diğer haberlerden de anlaşıldığına göre; bu gece eşkıyanın gruplar halinde Sin ve Kahmut bölgelerine baskın yapmaları bekleniyordu.  Bir gün önce Uzuntarla bölgesinde toplandığı haber alınan eşkıya 26/27 Nisan gecesi saat 23.00'te 80 kişilik bir kuvvetle Harçik suyunun doğusunda ve Pah kuzeyinde bulunan 9'uncu Seyyar Jandarma Taburu Süvari Bölüğü'ne taarruza başladı ve sabaha kadar eşkıya ile bölük arasında çok yakın mesafede ve çok şiddetli müsademe devam etti. Bölük bu saldırıyı ancak iki mangası ile karşılayabilmişti.'

Bu noktadan sonra devlet tüm gücüyle bölgeye girdi. Artık 'tenkil' yani yok etme harekatından bahsediliyordu. Aynı tarihlerde Seyit Rıza da yardım için İngiliz Dış İşleri Bakanlığı'na başvuruyordu. 'Dersim Generali' olarak Seyit Rıza'nın imzaladığı ve 1987 yılında ortaya çıkan mektupta Seyit Rıza yardım istese de bu yardımı bulamayacak ve mektubuna cevap tutuklandıktan sonra gelecekti. (Kaynak: Radikal)

10 Eylül 1937 tarihinde Başbakan İnönü Birinci Dersim Harekatı'nın bilançosunu şöyle açıkladı: “Şimdi size, Tunceli’ndeki vaziyetin bugünkü halini arz etmek isterim. Cumhuriyet’in imar ve ıslah programına muhalefet eden, nüfusları az olmakla beraber, altı aşirettir. Bugün bu altı aşiretin ne kadar adamı varsa, bunlar reisleriyle beraber faaliyet imkanından tamamen mahrum bırakılmıştır. (…) Buna göre 1 subay 28 er ve bir bekçi şehit 4 subay 46 er ve bir bekçi de yaralıdır. İsyana iştirak eden zavallılardan zayiat ise 265 maktul ve 20 yaralıdır. 27 kişi yakalanmış ve 849 kişi de teslim olmuştur. Bilerek bilmeyerek muhalefet yoluna sapıp kanın şiddetli tedibatına maruz kalmış olarak hayatlarını kaybedenler hakkında da Büyük Millet Meclisinin teessürlerini ve bunun diğer vatandaşlara ibret olmasını temennileri ifade ediyorum.' (Kaynak: Radikal)

17 Kasım tarihinde Mustafa Kemal Atatürk bölgeye giderek bir köprü açılışı yaptı. 15 -18 Kasım tarihleri arasında Seyit Rıza ve 6 kişi idam edildi. Mahkeme 75 yaşındaki Seyit Rıza'yı idam edebilmek için yaşını küçültmüş, 17 yaşındaki oğlunu idam edebilmek içinse yaşını büyütmüştü.

6. Diğer Dersim Harekatları

Başbakan İsmet İnönü Ekim ayında görevden alındı. Yani Seyit Rıza ve diğerleri idam edildiği zaman kendisi Başbakan değildi. İnönü'ye göre harekat başarılı geçmiş, amaçlara ulaşılmıştı. Ancak Ankara bu fikirde değildi. Süleyman Demirel Cüneyt Arcayürek'e vakayı şöyle anlatıyordu: 'Atatürk ve Mareşal Çakmak oturmuş konuşmuşlar, Tunceli'yi temizlemek lazım geldiğine karar vermişler. İnönü'nün temizlik yapmaya fazla istekli olmadığını bildiklerinden Celal Bayar'a sormuşlar, 'yapar mısın?' Celal bey bize anlattıydı 'Yaparım' demiş.' (Kaynak: Radikal)

Esas harekat Seyit Rıza ve diğerlerinin idamından sonra, İnönü'nün görevden alınması ve Bayar'ın göreve başlamasından sonra gerçekleşmiştir. Bu dönem 1938 sonuna kadar sürmüş ve nihayetinde 13 bin kişi öldürülmüş, yaklaşık 12 bin kişi de sürgüne gönderilmiştir.

7. Dersim'de Kimyasal Gaz Kullanıldı mı?

İhsan Sabri Çağlayangil  'Abdullah Paşa şimdiye kadar bu işin böyle olduğunu, fakat hükümetin bundan sonra kararlı olduğunu, Dersim'in de yurdun öbür parçaları gibi hükümetin otoritesinin cari olduğu ve hükümetin üstünde tek bir otoritenin bulunmadığı, ağaların lafına kapılmamasını, meseleyi tekrar tezekkür etmelerini söyledi. Bunlar kabul etmediler. Sonra biz geri döndük, yeni mehil istendi. Neticeyi söylüyorum. Bunlar kabul etmediler, mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu. Dersim davası da bitti. Hükümet otoritesi de köye ve Dersim'e girdi. Bugün Dersim'e rahatça gidebilirsiniz. Jandarma da girer, siz de girebilirsiniz' diyerek bu konuyu ifade etmişti.

Daha sonra ortaya çıkan belgelerde de Dersim'de kimyasal gaz kullanıldığını gösteren bazı deliller ortaya çıktı. Örneğin 3 Ağustos 1937 tarihli Tan gazetesinin 'Kırmanjlar Bunların Kürtlük Denilen Şeyle Hiç Alakaları Yoktur' başlıklı haberinde, Alpdoğan tarafından Elazığ'da zehirli gaz kursu açıldığı belirtiliyor. Haberde Alpdoğan'ın gaz kursunu açarken 'Devlete uzanan eli kırmak, devlet kanununu tecavüz edilemez hale getirmek vazifemizdir' dediği aktarılıyor.  (Kaynak: Radikal)

Popüler İçerikler

Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu