Aya Triada yanıyordu...
Sanki birden kırk yıl yaşlanmış, adım atmak için bastona ihtiyaç duyar hale gelmiştim. Nefes almak için başımı kaldırdığımda, kapkara bir dumanın gökyüzünü kapladığını fark ettim. Burnuma gelen is kokusu nefes almayı güçleştirirken, önümden ellerinde ikonalar ve şamdanlar olan bir grup Tünel’e doğru koşuyorlardı. Arkamı döndüm. Meşelik sokaktan çıkanlar caddeye karışıyorlardı. Aya Triada kilisesi yanıyordu...
Galatasaray Lisesi’ne doğru ilerlerken, Yeşilçam Sokağı’nda, elinde Türk bayrağı olan bir genç bir çocuk, etrafındakilere hararetli bir şekilde bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Adam, “Suphi, elimizdeki listeye göre burası bir Rum dükkânı. Çekil önümüzden” derken, Suphi ise “Listede bir hata var. Dükkân bir Türk arkadaşımın” cevabını veriyor, can siparene Gömlekçi İstelyo’nın dükkânını koruyordu. Adam ya ikna olmuştu ya da daha fazla vakit kaybetmemek adına vazgeçmişti. Kalabalığa dönerek, “Şu sokaktan sağ girdiğinde ilk ev Rum evi. Evin üzerinde Türk değil işareti var”’ talimatını verince, insanlar ellerinde taşlar ve sopalarla o tarafa doğru koşmaya başladılar. Suphi, elinde bayrakla kalakalmıştı.
Doktor Yorgos Adasoğlu’nu, Luvr Apartmanı’nın önündeki kalabalığı meraklı gözlerle izlerken yakaladım. Saldırganlar bir muayenehaneyi tahrip ederken; tüpler, tansiyon aletleri havada uçuşuyordu. Hırçın bir adam yaklaşarak, “Burası da gayrimüslim dükkânı. Bak doç. yazıyor. Gayrimüslim ismi’’ dediğinde, Adasoğlu, tebessümle oradan uzaklaştı.