Aslında birçok kez bu konuyla alakalı yazmaya niyet ettim. 40'lı yaşlarla birlikte insana bir 'kendini ifade etme' derdi vasıl oluyor ki sormayın gitsin. Ben bunu önceleri 'ağzıma vurdu' şeklinde gayet basite indirgemiş ve her zamanki gibi kendimle dalga geçerek meseleyi geçiştirmiştim.
Bizim kuşak (1979-80) bilir: kendimizi 'ti ye almayı' bir çeşit savuma şekli olarak kullanırız. Çocukluğumuzda aşılanmış bir şeydir bu. Birileri bizle dalga geçmeden ya da bir şekilde aptal durumuna düşmeden, herkesten önce biz kendimizi 'döveriz'.
O sebeptendir ki bir çoğumuz başarılı olduğumuz söylendiğinde far görmüş tavşan gibi bakar, içten içe söylenene inanmayız ya da durup dururken güzel bir cümle duyduğumuzda nasıl cevap vereceğimizi bilemez, olabilecek en garip tepkiyi veririz.
Bu tespitimle haddimi aşmak istemem(konun gerçek uzmanlarına selam olsun) ama sanırım bizim kuşağın % 80'i 'kaygılı bağlanma' ya da 'çekingen bağlanmaya' sahip ve kendini sevmeyi daha doğrusu olduğu gibi kabul etmeyi BİLMİYOR.
'BAĞLAMA' çok mühim bir psikolojik kuram olmasına anlamını açıklamaya gerek görmüyorum zira sosyal medyada hemen hemen herkesin ağzında sakız olmuş vaziyette (ne yazık ki) yani 'search'e bağlanma yazın konuyu anlayacaksınız.
Esas meselemize geri dönersek, bakın bu da 40'ı geçtikten sonra başıma sık gelen şeylerden biri: Konuya başlıyorum ama sonra anlatacak o kadar çok şey biriktirmiş olduğumu fark ediyorum ki, konuda konuya atlayarak devam edip başladığım noktayı 'ihmal ediyorum'. Dikkatinizi çekerim unutuyorum demedim, zira daha o noktada değiliz. Karşımdaki ya kişi sabırla dinliyor ya da dinliyormuş gibi yapıyor. Bahsettiğimiz özne okuyucu ise, mesela sizler. Bazı satırları hatta paragrafları hızla geçiyorsunuz ya da geçtiniz.
Haksız da sayılmazsınız.