30 Yıl Önce Keşfedilen Kuiper Kuşağı, Güneş Sistemi Hakkında Birçok Bilinmeyeni Ortaya Çıkardı

1992 yazında Hawaii dağlarının zirvesinde bir çift bilim insanı, Balık takımyıldızı boyunca ilerleyen sönük bir ışık gördüler. Neptün'ün bir milyar kilometre ötesinde bulunan bu görünüşte önemsiz nesne, Güneş Sistemi anlayışımızı temellerinden değiştirdi. Biz de bu yazımızda bu konudan bahsediyoruz.

Bu çiftin incelediği görsellerde sonsuza uzanan boşluktan ziyade, bilinen gezegenlerin yörüngelerinin ötesinde gizlenen bir şeyler vardı.

Bilim insanları, Güneş Sisteminin oluşumundan arta kalan donmuş nesnelerin çörek şeklinde bir alan kapladığı Kuiper Kuşağı'nı keşfetti. Araştırmacılar Kuiper Kuşağı hakkında daha fazla şey öğrendikçe, Güneş Sistemimizin kökeni ve evrimi daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Kuiper Kuşağı'nın donmuş dünyalarının yakın çekim görüntüleri, bizimki de dahil olmak üzere gezegenlerin ilk etapta nasıl oluşmuş olabileceğine ışık tutmaya devam ediyor. Ve Kuiper Kuşağı nesneleri olarak adlandırılan bu tür binlerce cismi toplu olarak ortaya çıkaran araştırmalar, erken Güneş Sisteminin sanılandan daha farklı olabileceğini gösteriyor.

Her şeyi başlatan o mütevazı obje ise yaklaşık 250 kilometre çapında bir buz ve kaya parçası.

1980'lerin sonlarında, her ikisi de o sırada MIT'de çalışan gezegen bilimci David Jewitt ve astronom Jane Luu, meraklı bir arayış içindeydiler. İkili, akıllarında belirli bir hedef olmadan gece gökyüzünün parçalarını çekmek için Arizona'daki teleskopları kullanıyordu. Jewitt, “Spesifik olarak bir şey aramıyorduk; öylesine boşluğa bakıyorduk” diyor. Araştırmacıları motive eden şey, cevapsız bir gizemdi: İç güneş sistemi nispeten kayalık gezegenler, asteroitler ve kuyruklu yıldızlarla doluyken, neden gaz devlerinin ötesinde (küçük Pluton dışında) hiçbir şey yoktu? Luu, 'Belki dış güneş sisteminde de bir şeyler vardı. Kontrol etmeye değer bir şey gibi görünüyordu” diyor.

Jewitt ve Luu, gece gökyüzünün görüntülerini inceleyerek son derece yavaş hareket eden nesneler aradılar.

Ancak araştırmalar sonuç vermiyordu. Luu, 'Yıllar geçti ve hiçbir şey görmedik. Bunun işe yarayacağının garantisi yoktu' diyor. İşler 1992 yılında değişti. 30 Ağustos gecesi Jewitt ve Luu, Büyük Ada'da bir Hawaii Üniversitesi teleskopunu kullanıyorlardı. Uzak nesneleri aramak için her zamanki tekniklerini kullanıyorlardı: Gece gökyüzünün bir görüntüsünü almak, bir saat kadar beklemek, aynı gökyüzü parçasının başka bir görüntüsünü alıp bunu tekrarlamak. Güneş sisteminin dış alanlarındaki bir nesne, normal şartlarda Dünya'nın yörüngesindeki hareketi nedeniyle, bir görüntüden diğerine çok hafif bir şekilde konum değiştirecektir. Luu, 'Eğer bu gerçek bir nesneyse, sistematik olarak tahmin edilen bir hızda hareket eder' diyor.

Jewitt ve Luu, Balık takımyıldızının aynı parçasının iki görüntüsünü topladılar.

Aynı akşamın saat 21:14'üne kadar Jewitt ve Luu, Balık takımyıldızının çeversini içeren iki görüntü topladılar. Araştırmacılar görüntüleri birbiri ardına incelerken bir obje hemen göze çarpıyordu: Bir ışık zerresi çok az batıya doğru kaymıştı. Ama kutlama yapmak için çok erkendi. Uzayda dolaşan yüksek enerjili parçacıklardan gelen sahte sinyaller gece gökyüzünün görüntülerinde her zaman görünür. Araştırmacılar gerçek testin, bu lekenin ikiden fazla görüntüde görünüp görünmediği olacağını biliyordu. Jewitt ve Luu gergin bir şekilde saat 11'e kadar teleskopun kamerasının üçüncü görüntüyü çekmeyi bitirmesi için beklediler. Aynı nesne yine oradaydı ve biraz daha batıya hareket etmişti. Gece yarısından hemen sonra toplanan dördüncü bir görüntü, nesnenin bir kez daha konumunu değiştirdiğini ortaya çıkardı. Jewitt 'Bu gerçekten yaşanıyor mu? Bu gerçek olamaz' şeklinde hissettiğini anlatıyor.

Jewitt ve Luu, cismin parlaklığına ve yavaş hızına dayanarak bazı hızlı hesaplamalar yaptı.

Bu şey her neyse, muhtemelen 250 kilometre çapındaydı. Bu hiç de küçük sayılmaz: Plüton'un büyüklüğünün yaklaşık onda biri kadar. Obje Neptün'ün çok ötesinde bir yörüngede dönüyordu. Ve çok büyük bir ihtimalle, yalnız değildi. Jewitt ve Luu yıllardır gece göğünü özenle taramalarına rağmen, gökyüzünün sadece çok küçük bir kısmını gözlemlemişlerdi. İkiliye göre muhtemelen bulunmayı bekleyen bunun gibi binlerce nesne daha vardı. Jewitt, dış güneş sisteminin muhtemelen keşfedilmemiş cisimlerle dolu olduğunun farkına varılmasının akıllara durgunluk verdiğini söylüyor ve “Güneş sisteminin bilinen hacmini muazzam ölçüde genişlettik” diyor. Jewitt ve Luu'nun bulduğu 1992 QB1 adlı nesne, yepyeni bir alanı bizlere tanıttı.

1992 QB1'in keşfi, dünyanın gözlerini ismini Hollandalı astronom Gerard Kuiper'den alan Kuiper Kuşağı'na açtı.

Bununla birlikte tarihin bir cilvesi olarak Kuiper, yaşadığı zamanda bu uzay bölgesinin boş olacağını öngörmüştü. 1950'lerde, orada bir zamanlar var olabilecek herhangi bir objenin yerçekimi tarafından Güneş Sisteminin daha da uzak noktalarına gitmiş olacağını öne sürmüştü. Başka bir deyişle Kuiper, Kuiper Kuşağı'nın var olmadığını öngördü ve yanlış olduğu ortaya çıktı. Bugün araştırmacılar, Kuiper Kuşağı'nın Güneşten yaklaşık 30-55 arası astronomik birime kadar uzandığını biliyorlar. Jewitt bu bölgenin şişirilmiş bir diske benzediğini söylüyor. 'Yüzeysel olarak, şişman bir çörek gibi görünüyor' diyor.

Kuiper Kuşağı'nı dolduran donmuş cisimler, güneşi ve gezegenleri oluşturan dönen gaz ve toz girdabının kalıntılarıdır.

Colorado Boulder Üniversitesi'nden astronom Meredith MacGregor, 'Bu bölgede gezegenlere dönüşmemiş bir sürü şey kaldı' diyor. Bu kozmik kalıntılardan biri, Neptün gibi bir gezegenden gelen yerçekimsel bir itme ile iç güneş sistemine fırlatıldığında ve güneşe yaklaştığında, kuyruklu yıldız olarak tanıdığımız bir nesneye dönüşür. Güneşin etrafında yalnızca bir tur atması 200 yıldan fazla süren kuyruklu yıldızlar, tipik olarak güneş sisteminin Oort bulutu olarak bilinen ve daha da uzakta bulunan buzlu cisimler grubundan türer.

Jewitt, Kuiper Kuşağı'ndan sonra neler öğrenebileceğimizi düşünmenin heyecan verici olduğunu söylüyor.

İleriye dönük keşiflerin büyük ölçüde teknolojideki ilerlemeler sayesinde mümkün olacağını da ekliyor. 'Modern araştırma teleskobunun 1 günde çektiği görsel, bizim 1992'deki kabaca bir yıllık uğraşımıza eşit' diyor. Ancak Jewitt, Güneş Sisteminin bu uzak bölgesi hakkında daha fazla şey ortaya çıkarsak bile, buraya olan saygımızın azalmaması gerektiğini söylüyor. 'Güneş Sisteminin şimdiye kadar gözlemlediğimiz en büyük parçası bu' şeklinde sözlerini bitiriyor. 

Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorumlarda buluşalım!

Bu içerikler de ilginizi çekebilir

Uzaya Gönderilecek Uzay Araçlarının Neden Sadece Belli Dönemlerde Fırlatılabildiğini Açıklıyoruz
NASA'nın Uzay Aracı Kullanarak Bir Asteroide Yön Vereceği DART Görevi Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey
James Webb'in Yaptığı Yeni Araştırmayla Birlikte Kumdan Yapılma Bulutları Olan Bir Ötegezegen Keşfedildi

Popüler İçerikler

Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı