Mecmua-i Tevarih'te yer alan Doruk İşbecer'in makalesinden: 'Cumhuriyet tarihinin en büyük kalemlerinden biri olan Reşad Ekrem, hamamı görüp gezdiği 1947 yılında da ne kadar çürük ve hatta büyük bölümünün çökük olduğunu anlatıyor. Yani o zamandan bu zamana geçen süre zarfı maalesef sadece daha fazla çöküntü getirmiş; zira hiçbir bakıma uğramamış, uğramadığı gibi yakın zamana kadar hemen dibindeki akü bayisi nedeniyle daha büyük tahribata uğramış vaziyette.
Üstleri kubbeli, tonozlu dört halvetten oluşan ve bugün maalesef çoktan yıkılmış olan sıcaklık bölümleri, yine bugün bulunmayan fakat Reşad Ekrem’in 1947’de “son parçasını görebiliyorum” dediği kalem işi nakışlardan süslemeleri, benzerine oldukça az rastlanan cinste soyunma kısımlarının yan tarafları aynalı tonozlarla ve ortası oldukça güzel bir kubbeyle çevrelenmiş, içinde oldukça az rastlanan ve bölgede 16. Yüzyılda çokça Yahudi’nin bulunmasından dolayı eklenmiş olan havuzu ile oldukça farklı bir konuma sahip olan hamam, maalesef bir kez daha satılığa çıkmış durumda.'
Hürriyet'te yer alan eski bir habere göre Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi'nde eserin o dönemdeki sahiplerine oldukça hayıflanarak şunları yazmış:
‘‘Kurnaları ve mermer döşemeleri bir yüksek sanat eserinin kıymetini idrakten aciz mal sahipleri tarafından sökülmüş ve satılmış bulunuyordu. İstanbul Ansiklopedisi, Büyük şehrin 'yüzü suyu' olan Ayakapu Hamamı'nı tahrip edenleri, tarihin tel'inine terkeder.’’
Yiyin efendiler yiyin bu hanı virane sizindir doğuncaya patlayıncaya tıksırıncaya kadar yiyin.
Mimar Sinan da siz satın diye yaptı onları zaten, restore etmek, müze yapmak, gerçekten korumak, saygı göstermek falan, ne gerek var canım?
Devletin ilgilenmeyip s!ktir etmesine mi yanayım, paha biçilemeyen bir eserin 3 milyon € gibi komik bir meblağa haraç mezat satılacağına mı yanayım, alanın hamam hariç her şeyi yapacak olmasına mı yanayım? Keşke bir hayırsever alsa da, müze haline getirse.