Televizyonu açıyoruz.
Bir kanalda Filistin, diğerinde Ukrayna, biraz zaplayınca Rusya, İran, İsrail, Libya…
Ekranı kapatıyoruz. Kahvemizi alıyoruz. Hayata devam.
Ve asıl korkutucu olan da tam olarak bu.
Televizyonu açıyoruz.
Bir kanalda Filistin, diğerinde Ukrayna, biraz zaplayınca Rusya, İran, İsrail, Libya…
Ekranı kapatıyoruz. Kahvemizi alıyoruz. Hayata devam.
Ve asıl korkutucu olan da tam olarak bu.
Dünya Savaşı’nı hâlâ eski filmlerden hatırladığımız gibi algılıyoruz.
Cepheye giden askerler, siren sesleri, şehir şehir ilerleyen ordular…
Oysa gerçek çok daha sessiz, çok daha sistematik ve çok daha acımasız.
Bugün yaşananlar bir top yekûn savaş değil;
bir etki alanı genişletme,
bir yerinden etme,
bir kaynak ve coğrafya mühendisliği süreci.
Ve evet, bunun tam ortasındayız.
Binlerce, hatta milyonlarca insanın öldürüldüğü, yerinden edildiği, yok sayıldığı bir tabloya hâlâ “çatışma” demek büyük bir inkâr.
Daha da trajik olan şu:
Dünyada bugün İsrail’i gerçekten durdurabilen ya da durdurmaya niyetli kaç ülke var?
Cevap rahatsız edici derecede net:
Neredeyse hiç.
Filistin meselesi sadece Filistin meselesi değil.
Bu artık çok açık.
Doğu Akdeniz, doğal kaynaklar, enerji hatları, jeopolitik geçişler…
Bütün yollar aynı yere çıkıyor.
Bir halkı yerinden edip,
o coğrafyayı “boşaltıp”,
sonra da “medeniyet” adı altında yeniden dizayn etmek.
Bugün konuşulmayan ama yarın broşürlerde göreceğimiz cümle şu olacak:
“Burası artık güvenli, modern ve turistik.”
Hepimiz şunu dürüstçe sormalıyız kendimize:
Bugün Instagram’da “Free Palestine” paylaşanların kaçı,
yarın o topraklar “lüks tatil beldesi” ilan edildiğinde
ilk uçağa binmeyecek?
“Evet ya, biraz acı yaşandı ama bak ne kadar güzel olmuş”
demeyecek kaç kişi var gerçekten?
İşte bu düşünce, yaşanan trajediden bile daha ürkütücü.
Bir post paylaşıyoruz.
Bir story atıyoruz.
Altına bir bayrak, bir slogan…
Ve sonra vicdanımızı kapatıyoruz.
Sorsan:
“Filistin için ne yaptın?”
Cevap hazır:
“Paylaşım yaptım.”
Bu, dayanışma değil.
Bu, vicdanın dijital bir “kapat-aç” düğmesine indirgenmesi.
İnsanlık tarih boyunca bunu defalarca yaptı.
Önce sustu.
Sonra unuttu.
En sonunda da sonuçlardan faydalandı.
Bugün yaşananları izleyip yarın bambaşka bir gündeme geçecek olanların oranı ne yazık ki çok yüksek.
Belki %70, belki %80…
Ve evet, bu gerçek insanın kanını donduruyor.
Bu çağın en büyük silahı nükleer başlıklar değil.
En büyük silah hafıza kaybı.
Unutursak,
normalleştirirsek,
“olan oldu” dersek…
Sıradaki coğrafya da, sıradaki halk da sadece bir zaman meselesi.
Ve belki o zaman ekrana bakıp yine diyeceğiz:
“Ne kadar trajik…”
Sonra zaplayacağız.