3 Dilek Hakkın Olsaydı Ne Dilerdin? İstanbul'dan Londra'ya Uzanan "Üç Bin Yıllık Bekleyiş" Filmini İnceliyoruz

Üç Bin Yıllık Bekleyiş, 16 Eylül 2022'de vizyona girdi. İlk bakışta yabancı bir film diyeceğiniz filmin İstanbul'da geçmesi ve Osmanlı tarihine kadar uzanması oldukça ilgi çekici. Bu yazıda sizin için fantastik ve romantik ögeler içeren filmin incelemesini yazdım. 

Filmi izlemeyenler için spoiler içerir. İzleyenleri şöyle alalım. 🖐

İyi okumalar dilerim.

Fantastik ve romantik hikaye İstanbul'da başlıyor.

Geçtiğimiz hafta vizyona epik fantastik ve romantizm türünde harika bir film vizyona girdi. Senaristliğini ve yönetmenliğini yapan George Miller imzalı ve ABD-Avustralya yapımı film, İstanbul'da başlayan ve geçmişe uzanan bir hikayeyi anlatıyor. Filmde hikaye anlatıcısı Alithea Binnie'yi ünlü oyuncu Tilda Swinston oynarken, Cin karakterini İdris Elba oynuyor. Filmde bolca Türkçe diyaloglar geçmesi oldukça hoş bir kısmı oldu.

Alithea hikayeler anlatmayı ve dinlemeyi çok seven bir anlatı bilimcisi.

Londralı edebiyat akademisyeni ve hikaye anlatı bilimcisi Alithea, konferansa katılmak üzere İstanbul'a gelir. Alithea adeta hikayelerle yaşayan bir kadındır. Düşle gerçekler arasında zihni sürekli gidip gelir. Bu durum ta ilk sahnede o havaalanındayken anlaşılıyor. İstanbul'a gelen Alithea'ya arkadaşları jest olsun diye geçmişte ünlü yazar Agatha Christie'nin de kaldığı Pera Palas'taki 333 numaralı odayı verirler. Konferansa katılan Alithea, mitolojik ögelerden bahsederken koltuklarda oturanlar arasında hayali varlıklardan birini görür ve oracıkta bayılır. Konuşmasından etkilenen seyirci baygınlığı geçen Alithea'yı alkışa tutar.

Alithea, Kapalıçarşı'da kendine antika bir hediye beğenir.

Bir sonraki sahnelerde Alithea'yı Kapalıçarşı'da görürüz. Türk oyuncuların da yer aldığı filmde ünlü karikatürist Erdil Yaşaroğlu, Alithea'yı misafir eden arkadaş rolündedir. İkisi birlikte Kapalıçarşı'nın mistik dükkanlarında gezerlerken bir dükkanın içine girerler. Dükkanın arka odalarından birinde Alithea, kendine İstanbul'a ait bir hediye arar ve bulur da. Kapalıçarşı esnafına sorduğunda bunun bir işlenmiş cam sanatı olan çeşm-i bülbül olduğunu öğrenir. Arkadaşı ne kadar başka bir şeyi hediye etmek istese de Alithea çeşm-i bülbülde ısrar eder. Hikaye anlatıcısı onda bambaşka bir hikaye olduğunu hisseder.

Pera Palas'ta Alithea ile Cin karşı karşıya gelir.

Ertesi sabah Alithea, çeşm-i bülbülü temizlemek ister ancak tam o sırada cam kırılır ve içinde hapsolmuş Cin serbest kalır. Alithea başta çok şaşkındır, Cin onunla aynı dili konuşamaz. Ama sonraları Cini tanımaya çalışır ve konuşmaya başlarlar. Dev bir yaratık olarak odayı kaplayan Cin zamanla normal bir insan formunda görünür. Pera Palas'taki hikaye işte tam da burada başlar. Cin, Alithea'dan 3 dilek hakkı olduğunu ve onları sırayla dilerse kendisinin de serbest kalacağını söyler. Alithea önce buna inanamaz ve Cin'in yalancı olduğunu düşünür. Aralarında güven problemini aşmak için Cin, Alithea'ya en başından beri nasıl ve kaç defa hapsedildiği hikayelerini anlatmaya karar verir.

Cin'in ilk hikayesi 3000 yıl öncesine dayanır.

Cin ilk hikayede tarihte var olduğundan emin olunmayan Saba Krallığının prensesinin hizmetindedir. Yarı insan yarı cin olan Prenses Belkıs ile Cin kuzendir. Cin, prensese çok bağlıdır ve onun için her şeyi yapabilir. Bir gün İsrail Kralı Süleyman, prensesin sarayına gelir ve hünerlerini prensese gösterir. Prenses ona aşık olur ve ikisi evlenirler. Süleyman ya da Solomon, Cin'i sihirlerini kullanarak bir şişenin içine hapseder ve Kızıldeniz'e atar. Cin bu şişenin içinde tam 2500 sene hapis kalır. Şişe çok uzun zaman sonra bir şekilde İstanbul'da, Osmanlı Devleti'nin hüküm sürdüğü 1500 yıllara gelir. Kanuni Sultan Süleyman'ın sarayında cariye olarak yaşayan Gülten şişeyi bulur ve Cin'i serbest bırakır.

Osmanlı sarayı Muhteşem Yüzyıl'dan daha canlıdır.

Cin, ondan 3 dilek dilemesini ister. Gülten, Kanuni'nin oğlu Şehzade Mustafa'ya aşıktır. İlk dileği onunla birlikte olmaktır ve dileği yerine gelir. Filmin bu bölümünde Osmanlı'nın ve Hürrem'in renkli ve şatafatlı harem sahnelerini görürüz. Muhteşem Yüzyıl görüntülerinden daha canlı ve neşeli olan haremde Hürrem ve yanındakiler enerjik ve dolu doludur. Saray ise bir o kadar hareketli.

Cin tekrar şişeye döner.

Gülten de o sırada Cin'den ikinci dileğini diler: Şehzadenin oğlunu doğurmak.  Tarihten bilindiği üzere filmde de Hürrem oyun ederek babasına şehzadeyi öldürtür. Haremdeki diğer kadınlara hamile olduğu için hava atan Gülten, değişik bir ruh hali içerisindedir. Cellatlar Gülten'i de öldürmek isterler. Cin, Gülten'i uyarır; son dileğini saraydan kaçması için kullanmasını söyler ama Gülten inanmaz ve dilek dilemez. Hikayenin sonunda cellatlar Gülten'i denize atar, kendisinden dilek dileyen kişinin bütün dileklerini yerine getiremeyen Cin, özgür kalamaz. Sadece Gülten tarafından görünen Cin sarayda artık bir hayalet gibidir. Kimse onun varlığından haberdar değildir. Bu yüzden uzun yıllar boyunca birinin dikkatini çekmeye çalışır.

4. Murad devrinde görünür olmaya çalışır ama başarılı olamaz.

Ta ki 1600'lü yıllara kadar... Osmanlı padişahı 4. Murad çocukken, Cin onun dikkatini çekmeyi başarır ancak şişenin saklı kaldığı yere onu ulaştıramaz. Cin hâlâ varlık gösteremez. 4. Murad savaşlardan savaşlara koşarken tahttaki gücü azalır. Zerrin Tekindor'un oynadığı Kösem Sultan, oğlu İbrahim'i tahta geçirir. Filmde İbrahim zevk ve sefa düşkünüdür ve etli butlu kadınlardan hoşlanır. Tahta geçene kadar kadınlar arasında zaman geçiren İbrahim, padişah olunca yanındaki şişman cariyelerden birini Şam Valisi yapar. Bu kadın bir gün kimsenin yıkanmadığı hamamda Cin'in saklandığı taşı kazara yere düşerken kırar ve Cin belirir. Ne olduğunu anlamayan kadından hemen dilekler dilemesini ister ama kadın onu anlamaz. 'Boğazın dibindeki şişene git' diyerek yanlış bir dilek diler. Böylelikle Cin tekrar hapsolur.

Cin'in özgürleşme hayalleri Zefir'in elindedir.

Yıllar sonra Cin, zengin bir tüccarın eline geçer. Tüccar, şişeyi kendinden yaşça küçük genç karısına hediye olarak verir. Zefir adındaki kız, sürekli öfke halinde olan bir karakterdir. Bir odaya hapsolmuş bir vaziyettedir. Zihni aşırı aktiftir ve güçlüdür ancak dış dünyada hiçbir varlık gösterememesi onu yiyip bitirir. Ortaya çıkan Cin, ondan da 3 dilek dilemesini ister. Zefir, Cin'den dünyadaki bütün bilgileri öğrenmeyi ister. Zefir artık daha da bilgilidir. Evren ve matematik alanındaki çalışmalarını ilerletir. Bu arada Cin de Zefir'e giderek aşık olur. Zefir'in ikinci dileği cin gibi rüya görmektir. Cin bunu da yerine getirir. Hikayenin sonunda Zefir üçüncü dileğini de dilemek ister ama Cin, bu dileği yerine getirmek istemez. Yerine getirirse görevi biter ve Zefir'i terk etmek zorunda kalacaktır. Zefir, dileğini yerine getirmeyen Cin'den intikam almak için 'Keşke seni hiç tanımasaydım' diyerek son dileğini diler ve Cin'i tamamen unutur.

Cin Alithea'nın sayesinde tekrar özgürleşmeyi dener.

Cin, yıllar sonra Alithea onu Kapalıçarşı'da bulana dek çeşm-i bülbüle hapsolur. Filmde Alithea ile Cin hikayeler arasında sürekli konuşurlar. Alithea'nın yalnızlığı ve Cin'in özgürleşme hissi hakkında konuşmalar yaparlar. Bütün hikayesini anlatan Cin, ondan da 3 dilek dilemesini ister. Hikaye anlatıcısı Alithea, Cin'in kendisine gelmesinin bir sebebi olduğunu düşünür ve Cin'den kendisine aşık olmasını ve onunla Londra'ya gelmesini ister. Cin şaşırır ama yapabileceği pek bir şey yoktur; Alithea'nın dileğini yerine getirir ve ikili İstanbul'dan ayrılırlar.

Alithea'nın aşığı olarak Londra'da var olmaya çalışır.

Buraya kadar süren masalsı anlatım, gerçeklere geri döner. Pandemi şartlarında çekilen filmde bizim dünyamızda alışık olduğumuz görüntüler vardır. Film neredeyse tek odada çekilmiştir. İnsanlar sokaklarda maskeli dolaşır, Londra'da Alithea'nın komşuları üzerinden göçmenlere karşı kötü tutumlar besleyenlerin olduğu filmde seyirciye aktarılır. İnsanın yalnızlığına ve bu dünyada neleri değiştirmiştir konularına değinilir. Cin artık Alithea ile birliktedir ve başta insanoğlunun yaşadığını dünyaya alışamasa da adapte olmak zorundadır.

Her iki karakterin de konfor alanlarını sorgulayan bir film Üç Bin Yıllık Bekleyiş.

İlk başladığı andan bu yana yer yer oryantalist havası yer yer epik ve gotik atmosferiyle seyirciyi içine çeken masalsı film Alithea ile Cin'in birlikteliklerinin devam ettiğini bize göstermesiyle son bulur. Seyirci film boyunca Cin ile beraber 'Kadınlar ne ister?' sorusunun cevabını arar. Metaforlarla dolu filmde bu cevap 'Sevilmek istiyormuş' gibi gözükse de film aslında karakterlerin konfor alanlarıyla ilgili. Film, ikilinin konfor alanlarını sınıyor. Cin'in özgürleşme hissi, Alithea'nın yalnızlıktan çıkma sorunları oldukça iyi işlenmiş. Gerek kurgusu gerek müziği ile herkesin -özellikle hikaye ve tarih severlerin- bayılacağı bir film olmuş.

Filmin tarihi havasını ve masalsı yönünü nasıl buldunuz? Yorumlarınızı bekliyorum.

Bunlar da İlgini Çekebilir

Gizemli Hikayelerden Hoşlananların Zevkle İzleyeceği Her Bölümü Bulmaca Gibi Olan 13 Dizi
Mutlaka Seyredilmesi Gereken Birbirinden Epik 18 Tarihi Film

Popüler İçerikler

Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı