Dünya'da geçmişe dair her geçen gün daha fazla şey keşfediliyor. Bunlardan bazıları oldukça sıra dışı ve bir o kadar da garip olabiliyor. Bugün de onlardan bir tanesini inceleyeceğiz.
Dünya'da geçmişe dair her geçen gün daha fazla şey keşfediliyor. Bunlardan bazıları oldukça sıra dışı ve bir o kadar da garip olabiliyor. Bugün de onlardan bir tanesini inceleyeceğiz.
Bu tarihsel dönem, Roma'nın kuruluşundan birkaç yüz yıl öncesine denk gelirken, arıların bulunduğu Portekiz ise Bronz Çağı'nın sonlarına yaklaşıyordu. Buna rağmen bu arılar, olağanüstü bir şekilde iyi durumda kalmışlar.
Çünkü sadece arının türünü belirleyen anatomik detayları değil, aynı zamanda cinsiyetini ve annenin koza inşa ederken bıraktığı monofloral poleni de tanımlamayı başarabildiler.
Çünkü normalde arıların ölümden sonra hızla bozulan kitinden yapılmış bir dış iskeletleri vardır. Bu nedenle, yuvaları ve kovanları sık sık fosil kayıtlarında görünse de, kendileri neredeyse hiç görünmez.
Bu, kozaları tahrip etmeden içerdikleri karmaşık yapının nasıl bozulmadan korunduğunu anlamalarına yardımcı oldu. Her bir koza, annenin ürettiği su geçirmez, organik bir polimer iplikle kaplıydı. Bu da onları dış etkenlerden ve bozulmadan korumuştu.
Dişi arılar, yuvalarını yerin altında inşa eder, içlerine yumurtalarını bırakır ve gençlerini beslemek için polen ve nektar sağlarlar. Yetişkin arılar ise kozalarından sadece birkaç hafta için çıkar.
Yine de araştırmacılar bu trajik olayın hava koşullarındaki değişikliklerle ilgili olabileceğini düşünüyorlar.
Polinasyon yoluyla bitki üremesine yardımcı olurlar ve bu da doğal hayatın devamında kritik bir rol oynar. Arıların tarihsel ölümleri üzerine yapılan bu tür araştırmalar, onların ekosistemdeki yerini daha iyi anlamamıza ve onları koruma stratejileri geliştirmemize yardımcı olabilir.