1 gün içerisinde hemen bitirmek isteyeceğiniz 24 klasikleşmiş kitabı sizin için derledik, keyifli okumalar!
1 gün içerisinde hemen bitirmek isteyeceğiniz 24 klasikleşmiş kitabı sizin için derledik, keyifli okumalar!
1864 yılından beri bir klasik olan Yeraltından Notlar belki de ölmeden önce mutlaka okunması gereken kitaplar arasında yer alıyor. Çevresini fark eden, tekdüze günlerinden sıkılan ve belki de hayatını anlamaya başlayan bir devlet memurunun öyküsü bu. Dostoyevski’nin ilk büyük eseri olan Yeraltından Notları okuduğunuzda hayatınızda bir şeyler değişecek.
‘‘İnsan olmak, gerçek insan, etiyle kemiğiyle insan olmak bile ağır gelir bize.’’
Herkesin işleneceğini bildiği bir cinayet gerçekleşebilir mi? Evet. Kulağa korkunç geliyor, kitabı okurken siz de cinayetin işleneceğine tanık oluyor ama hiçbir şey yapmıyorsunuz, tıpkı o pazartesi günü bu cinayete tanık olan kişiler gibi. Peki nasıl?
Kırmızı Pazartesi, bir cinayet romanı değil hatta ondan çok daha öte bir anlama sahip. İnsanlar ve bu büyük vurdumduymazlık! Üstelik hikaye yazarın çocukluğunu geçirdiği kasabada yaşanan bir olay olarak karşımıza çıkıyor, tamamen gerçek bir cinayetin aktarılması.
Dünyada en çok satanlar listesinden inmeyen Yabancı'da Fransız asıllı olan fakat Cezayir’de yaşayan Meursault’un düşünce yapısının her detayına şahit oluruz. Annesinin ölümü üzerine düşünmeye başlayan ve harekete geçen kahramanın karşılaştığı her şey başka bir şeye vesile oluyor gibidir. Okurken kendiniz hakkında da düşüneceğiniz, yaşadığımız hayata karşı ara sıra karşılaştığımız yabancılık hissinin bir tanığı sanki.
Dostoyevski’nin bir gazete haberinden yola çıkarak yazdığı bu öykü, okurken gerçeğin ta kendisi gibi geliyor. Dostoyeveski’nin düşüncelerini yansıttığı, tamamen onun dilini anlamamızı sağlayan bu öykü kısa olduğu kadar da etkileyici.
Karısının cansız bedeni ile karşılaşan bir adamın aklına gelen tüm düşünceleri okurken kendinizi hem adamın yerine koyuyor hem de bu genç uysal kızı anlamaya çalışırken buluyorsunuz. Düşüncelerle boğuşan bir adam ile neden öldüğünü anlamaya çalıştığımız bir kadın.
Londra’dan Brezilya’ya giden bir gemide iki karakterin satranç oynamasının üzerinden ilerleyen kitap, bizi Zweig’in eşsiz düşünce dünyasına davet ediyor. Bir dünya satranç şampiyonu ile anlatıcının arasında geçen diyaloglar bizi çocuklukta yaşanan zorluklardan, dünyanın geldiği yere kadar geniş bir sorgulamaya da davet eder.
Psikolojik anlatımları sevenler için kesinlikle listeye eklenmesi gereken bir eserdir.
Bir solukta okuyacağınız bu kitap birbirinden farklı iki karakterin bir arada çalışmak için başka bir çiftliğe gitmesi ile başlar. Soylu bir Amerikan rüyasının gerçeğini gözler önüne seren bu hikaye oldukça duygusal ve insani!
Bir İstanbul beyfendisinin hikayesi olan Aylak Adam, boşvermişliğin yanında aşkı ele alıyor. Hikaye 60’lı yıllarda geçse de okurken bile şimdiyi ele aldığını hissediyorsunuz. İsmini hiç öğrenemediğimiz karakterin kitap boyunca entelektüel sorunlara ve sorgulamalara yer veriyor. Tüm bunların yanında karakterin duyduğu aşk ise insanın içini yumuşatıyor.
Herman Hesse’in o büyülü dünyasına adım atmak için tercih edilebilecek en iyi kitaplardan biri olan Siddharta, iç huzurunu bulmak için yollara düşmüş birini anlatıyor. Hikaye boyunca karakter ile iyiliği ve kötülüğü, dini ve saygıyı, inanışları ele alıyor. Hesse, öz benliğini bulmak için yollara düşen bu adamın hayatına, düşünüşlerine doğru okuru eşsiz bir yolculuğa davet ediyor ve ekliyor:
'Bu kitapta tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım.'
Kendi kişisel yolculuğunuza çıkmanıza ön ayak olacak bu hikayenin başkahramanı: Santiago. Kendini gezmeye ve bir yerlerde var olmaya adayan Santiago çobanlık yapmaktadır fakat bu bildiğiniz tarzda bir çobanlık değildir. Uzunca bir süre koyunların onu götürdüğü yere doğru giden Santiago farklı yerler keşfederken kendisini de bulmaya çalışır. Metaforların üzerine inşa edilmiş bu hikaye, günlük sıkıntıları içinde barındırırken çok daha derine gidiyor: Benliğimize.
24 saat içerisinde ne olmuş olabilir? Bir kadının yaşamını etkileyen şey bu 24 saat içerisinde yaşananlar olarak Zweig’ın dili ile kayıtlara geçmiştir. Hissedilen duygular o kadar yoğundur ki, hikaye ile birlikte ilerlediğinizi düşünmeye başlarsınız ve bu kadının bir günlük yolculuğuna siz de dahil olursunuz. 1920’lerin sonunda Avrupa’nın bir kasabasındaki bir mekanda geçen bu hikaye aslında dönemin kibar Avrupalısına da bir eleştiridir.
New Yorklu genç ve ergen bir çocuk olan Caulfield’ın hikayesi bu. Seveni kadar sevmeyeni olan, yayınlandığı zaman edebiyat dünyasını ikiye bölen bu kitap tamamen ‘’büyümeye dair’’ bir kitaptır. Yazım dilinin sadeliği ve akıcılığının yanı sıra, diyalogların geçişleri ve tabii ki Caulfield’ın yaşadığı maceralar, içimizde yarım kalmış bir şeylerin yeniden ortaya çıkmasını sağlayabilir.
Bir klasik olan Palto, bir adamın biriktirdiği parası ile Rusya’nın insanı donduracak derecedeki soğuğundan korunmak için bir palto alması ile başlar. Alınan palto bir süre sonra çalınır. Bu çaresiz adamın paltosuna ulaşmak için yaptığı yolculuğa tanık oluruz.
Gogol’un en önemli öykülerinden biri olan Palto, eleştirdiği döneme ışık tuttuğu için de oldukça önemlidir.
Yürümenin felsefesi üzerine bir ders olan kitap, yürüyüşü fiziksel bir eylem ve araç olmaktan çıkararak bir amaç ve düşünüş biçimi olarak karşımıza çıkarır. Amerika’nın önemli entelektüellerinden biri olan Thoreau, yürümeyi kapitalizmin insanları medenileştirmesiyle insan ile doğa arasındaki bağların şekil değiştirmesine karşı bir eleştiride bulunarak ele alır. Gerçekten yürümenin sadece yürümek olmadığını anlattığı bu kitap, belki de bir yerden bir yere giderken attığınız adımları bile değiştirecek.
Edgar Allan Poe’nun o karanlık ve büyüleyici dili ile hiç tanışmadıysanız bu hikaye başlamak için biçilmiş bir kaftan. Alışılagelmişin dışındaki bir dedektiflik ve cinayet öyküsü olan Morgue Sokağı Cinayetleri, Paris’in hayali bir sokağında geçer. Mistik bir anlatıma sahip olan kitap, döneminin de en önemli dedektif hikayelerinden biridir.
Austen’ın 4 kült romanından derlenen bu kitap, dönemin İngiltere’sinde evliliğe neden bu kadar büyük bir önem verildiği sorusunu yanıtlamaya çalışıyor. İngiliz toplumunun bitmek bilmeyen evlilik merakına değinen ve bu konuyu iğneleyici bir şekilde ele alan Austen, dönemin evlilik müessesini flört şekilleri ile birlikte eğlenceli bir şekilde ele alıyor. Dönemin İngiltere’sine ışık tuttuğu için kesinlikle kütüphaneye eklenmesi gereken bir kitap.
Karşılıksız sevginin sahibi genç hizmetçi Félicité'nin öyküsünü anlatan Saf Bir Yürek, okuyucuyu ruhsal bir yolculuğa çıkararak bizi gerçek ile tanıştırır. Usta Fransız yazar Flaubert’ın en önemli eserlerinden biri olan bu kitabı, yazar şu şekilde tanımlar:
“Saf Bir Yürek öyküsü sıradan bir yaşamın, bağlandığına coşkudan uzak bir biçimde bağlanan, taze, ekmek gibi yumuşak, dindar ve yoksul bir köylü kadının öyküsüdür.”
Unutulmaz eserleri ile tanınan Tolstoy’un bu öyküsü gerçek bir olaydan esinlenilmiştir. Rusya’nın genç köylülerine ve kölelerine değinen kitap, köyle sahtekarlığı ile bilinen ve bir toprak ağası hanımın yanında köle olarak çalışan Polikuşka’nın öyküsünü anlatır bize. Polikuşka yüklü bir miktardaki parayı birine teslim etmek için yola çıkar fakat köy hayatını değiştirecek ve sarsarak bir şey yaşar. Öykünün ötesinde derin psikolojik ve ahlaki analizleri içeren Polikuşka, Tolstoy’un kesinlikle okunması gereken kısa klasiklerinden biri olarak karşımıza çıkar.
İnce bir alay dili ile tanınan Oscar Wilde’nin bu kitabı aslında hayata, sanata ve aşka dair düşüncelerin, gözlemlerin ve aforizmaların yer aldığı bir derleme. Oscar Wilde’nin sözlerinin bir araya getirildiği bu kitap hem yazarı hem de hayatı anlamak için okunulması gereken eserler arasında yer alıyor.
Tolstoy’un insanlığın neden yaratıldığını ve yaşamın anlamının ne kadar değerli olduğunu anlattığı bu kitap insanların neler ile yetinip yetinmediğini, aslında insanların ne kadar doyumsuz olduğunu gözler önüne seren bir kısa hikayedir. İnsanın özünde bir iyilik olduğunu da vurgulamayı ihmal etmeyen Tolstoy bizi insanlığın içerisinde bir hikayeye davet eder ve sorgulamamızı sağlar.
Moby Dick’i okuduktan sonra balina avına katılmaya karar veren 16 yaşındaki bir çocuğun öyküsü olan Dünyanın Sonundaki Dünya, bir Japon balina gemisinin Patagonya’nın en ucunda kaza yapması ile Şilili bir gazetecinin olayı sorgulamak için bölgeye gelmesi ile devam ediyor. Gazetecinin bu yolculuğu çeşitli insanlarla karşılaşması, doğayı keşfetmesi ile okuyucuya sunuluyor. Eğer doğaya biraz da olsa ilginiz varsa ‘’çevre romanı’’ olarak bilinen bu eseri okumaya hemen başlamalısınız.
Bir klasik olmanın ötesinde, son dönemde askerlik alanından, iş hayatına kadar sıklıkla tercih edilen bir kitap haline gelen Savaş Sanatı, insanlık tarihinin en eski ve en fazla araştırılan, üzerine tartışılan strateji eseridir. MÖ 6. Yüzyılda yazılmış olan ve askeri taktiklerden oluşan bu kitap aslında tamamen savaş üzerine bir çalışmadır.
19. yüzyıl Rusya’sının değişen toplumsal, politik ve ekonomik düzenlemelerine değinen Vişne Bahçesi, büyük bir vişne bahçesine sahip olan bir ailenin borçları nedeni ile çiftliği satmak zorunda kalması ile başlar. Yeni düzen karşısında anıları ile dolu olan bahçeyi satacak olmanın acısını yaşayan ailenin öyküsü olan bu kitap, Rusya’yı ve halkı gözler önüne serer.
20.yüzyılın en önemli ve farklı yazar/şairi olan Pessoa’nın bu kitabı, düşünmek, yaşamak, hissetmek üzerine yazılmış ve mitler, teozofi, yitim duygusu ile ortaya çıkmış metinlerden ve dizelerden oluşmaktadır. Belki de Pessoa ve yazım dilini anlamak adına okunabilecek olan bu kitap, şiir ile felsefenin birbirine bağlanmasına imkan tanır.
“Yavaş yavaş kişilik değiştiriyorum; yeni kişilikler yaratma, taklit etmenin, dünyayı anlamanın ya da dünya anlaşılabilirmiş gibi yapmanın yeni tarzlarını yaratma yeteneğimle zenginleşiyorum (evrim burada olsa gerek).”
15.yüzyılda önemli olan aristokrat bir kadının gerçek yaşamına dayanan Bir Çöküşün Öyküsü, Madame de Prie’nin gözden düşerek Paris’ten Normandiya’ya sürülmesi sonucunda kendi ile başbaşa kalan bir kadının düşüncelerinden, planlarından ve acısından yola çıkar. Bir kadın üzerinden dönemin iktidar savaşlarını, entrikalarını ve görkemli eğlencelerini, yapay ilişkilerini ele alan Zweig, mükemmel dili ile bizi kadının düşüncelerinde ve benliğinde bir yolculuğa davet eder. Yeniden eski görkemini kazanmak için çok çılgın bir plan yapan Madame de Prie’nin hikayesine konuk olmanın zamanı çoktan geldi de geçiyor.
stefan zweig kafasını anlamak istiyorum heyecanla okumak istiyorum ama yok yaptığı ironiler anlatmak istedikleri basit mi kalıyor ben mi yetersizim anlamıyorum.her bitirdiğim kitabından sonra eeeee yani şimdi bumuymuş diyorum 🤷🏻♀️🤦🏽♀️. Bende tavsiyelere açığım. Özellikle yaşanmış hikayelere ...
Simyacı kitabı mükemmel bir kitap gerçekten ufkunuz genişliyor nedense okurken huzur bulmuştum bir süre dünyadan uzaklaşmış gibi hissettim bir de bu aralar kitap bulmakta zorlanıyorum sürükleyici olaylarla dolu kitap önerileriniz varsa yorumun altına yazar mısınız?
Birbirinden güzel kitaplar bulunuyor içerikte ama ben olsam beyaz zambaklar ülkesinde kitabını da eklerdim .