2015 Yılında Dünyadan En Önemli 10 Arkeolojik Keşif

Dünya çapında birbirinden ilginç arkeolojik keşiflerle geçen bir yılın ardından, zorlu bir eleme süreci sonucu sizin için bu yılın bilimsel ve tarihsel olarak en büyük öneme ve etkiye sahip keşiflerini Arkeofili derledi. Yeni bir insan türü olan Homo naledi, dünyanın billinen en eski taş aletleri ve Gılgamış Destanı’nın yeni dizeleri gibi haberler listede yer aldı. Fakat bu listede olmasa da her arkeolojik keşif, bilim dünyasına önemli katkılar yapmaya devam ediyor.

1. Güney Afrika’da Bulunan Yeni İnsan Atası Homo naledi

Güney Afrika’da bir mağaranın derinliklerinde bulunan kemikler, şu ana kadar hiç bilinmeyen yeni bir insan türüne ait çıktı.

Kemikleri bulan araştırmacılar, henüz bu insanların ne zaman yaşadığını tam olarak tespit edemedi fakat araştırmanın başındaki Profesör Lee Berger, Naledi türünün Homo cinsinin ilk örnekleri arasında olabileceğine ve Afrika’da üç milyon yıl öncesine kadar yaşamış olabileceğine inanıyor.

Johannesburg yakınlarındaki Rising Star Mağarası’nda bulunan 1500 kemik, 15 farklı bireye ait. Türün bireyleri ortalama 150 cm boya sahipti ve beyinleri portakal büyüklüğündeydi. Nalediler ayrıca alet kullanma becerisine sahipti. Naledi türünün ayrıca ateşi kontrol etmeyi başarmış olabileceği ve ölülerini kasıtlı olarak getirip bu mağaraya attıkları düşünülüyor.

Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

2. Kenya’da Bulunan 3,3 Milyon Yaşındaki Bilinen En Eski Taş Aletler

Kenya’da, modern insanın ortaya çıkışından çok önceye, 3.3 milyon önceye tarihlenen dünyanın bilinen en eski taş aletleri bulundu.

Bu keşifle birlikte ilk taş aletlerin tarihi 700,000 yıl daha geriye gitti. Kenya’nın Turkana Havzası’nda bulunan taş aletlerin bir insan atası tarafından yapılıp yapılmadığı bilinmiyor. Bu yönüyle de keşif, taşları birbirine vurup aletler yapan ilk cinsin, direkt atalarımızın dahil olduğu Homo cinsi olduğu fikrini de yalanlıyor olabilir.

Daha erken bir proto-insan grubunun keskin kenarlı aletler yapmayı çözecek düşünme yetenekleri olabileceği fikri böylece ortaya atılmış oldu. Bu keşiften önce bilinen en eski taş alet Etiyopya’daki Gona arkeolojik alanında bulunmuştu  ve 2,6 milyon yıl öncesine tarihlenmişti.

Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

3. Kaçırılan Tablette Bulunan Gılgamış Destanı’nın Bilinmeyen Dizeleri

Irak’taki Süleymaniye Müzesi ve bir eser kaçakçısı arasında tesadüfen gerçekleşen bir anlaşma, dünyanın en ünlü hikayelerinden olan Gılgamış Destanı’nın bilinmeyen dizelerini ortaya çıkardı.

Tablet destana daha önce bilinmeyen 20 yeni dize ekliyor. Bu dizelerde ormanın nasıl göründüğü ve ormanda nasıl sesler duyulduğuna dair ayrıntılar bulunuyor. Bunun yanında tablette  Uruk kralı Gılgamış ve Enkidu’nun dev Humbaba’yı yenmek için tanrıların evi olan Sedir Ormanı’na yolculuğu anlatılıyor. Tablet Enkidu ve Humbaba’nın çocukluk arkadaşı olduğunu, ve canavar Humbaba’yı öldürdükten sonra kahramanların en azından ormanı yok ettikleri için biraz pişman olduğunu gösteriyor. Antik şiirlerde bu çeşit bir çevre bilinci çok nadir görülüyor.

Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

4. Tutankamun’un Mezarında Bulunan Gizli Oda

Mısırlı yetkililer Kral Tutankamun’un mezarında gizli bir oda olduğundan %90 emin olduklarını söyledi. Mısır Eski Eserler Bakanı Mamdouh Eldamaty, mezarın radar taramalarının, iki gizli kapı arkasında bir oda olduğuna dair kanıt sunduğunu söyledi. Bu oda bir ihtimalle Kraliçe Nefertiti’nin mezarı olabilir.

Arkeolog Nicholas Reeves, Tutankamun’un mezarının aslında Nefertiti için inşa edildiğini ileri sürmüştü. Teoriye göre Tutankamun erken yaşta öldüğünde mezarı henüz inşa edilememişti. Bu nedenle rahipler, Nefertiti’nin ölümünden 10 yıl sonra mezarı açıp Tutankamun’u buraya koymak zorunda kaldılar.

Japon radar uzmanı Hirokatsu Watanabe “Oldukça kesin olan radar taramalarına göre şüphesiz duvarın arkasında boş bir alan var” dedi. Fakat boşluğun büyüklüğü bilinemiyor.  Reeves’in teorisine karşın Eldamaty, odada Firavun Akhenaten’in eşlerinden biri olan Kiya’nın olabileceğini düşünüyor.

Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

5. Don Kişot’un Yazarı Cervantes’in Kalıntılarının Keşfi

Cervantes’in mezarı 400 yıl sonra İspanya’nın Madrid şehrinde bulunan Trinitarian Manastırı’nda ortaya çıkarıldı. Mezarda Cervantes’in yanı sıra karısının ve onunla birlikte gömüldüğü kayda düşülmüş kişilerin de kalıntılarına ulaşıldı. Don Kişot’un yazarı olan ve modern romancılığın kurucusu olarak kabul edilen Cervantes, 1616 yılında şeker hastalığından öldü. Fakat naaşın bulunduğu kilise, 17. yüzyılda inşa edildi ve naaş sonradan buraya nakledildi.

Bulunan kalıntıların Cervantes’e ait olduğuna dair kanıtlar oldukça kuvvetli olsa da, yine de ikinci dereceden kanıtlar. Cervantes’in ölüm belgesi Trinitarian rahibeleri tarafından gömüldüğünü belirtiyor. Ayrıca Cervantes manastırla aynı mahallede yaşamıştı, Don Kişot’u buranın rahibelerine adamıştı, ve Cervantes’in kızı da bu manastırda bir rahibe olmuştu. Fakat kemikler parçalar halinde ve birbirine karışmış olduğu için, arkeologlar iskelette, Cervantes olduğunu kesin olarak  doğrulayacak ölüm öncesi yaraları belirleyemedi.

İskelet Haziran ayında yeniden gömüldü.

Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

6. Şempanze ve Maymunların Taş Çağı’na Girdiğine Dair Bulunan Kanıtlar

Tayland’daki Laem Son Milli Parkı’ndaki iki adada yaşayan uzun-kuyruklu makak maymunlarının, deniz kabuklularını kırıp açmak için taş alet kullandığı kanıtlandı. Makakların taş alet kullanımında farklı kategoriler de tespit edildi. Makak taş alet kullanımı, aletin yüzü, kenarı ya da ucunun kullanımına göre 3 çakma hareketi sınıfından; aletin malzemesi, el kullanımı, duruş farklılığı ve vuruş hareketine göre de 17 hareket motifinden oluşuyor. Makak grupları arasında taş alet kullanımında da farklılıklar gözlemlendi.

Birkaç yüzyıldır Brezilya’daki sakallı kapuçin maymunlarının da taş alet kullandığına dair raporlar da 2004’teki bir araştırmayla kanıtlanmıştı. Batı Afrika’daki şempanzelerin kabuklu yemişleri açmak için kullandıkları taş alet teknolojisini 4,300 yıl boyunca birçok nesile aktarmayı başarmış olduğu da 2007’de yapılan kazılarla kanıtlanmıştı. Tüm bu bilgiler birlikte ele alındığında, primatların rutin olarak taş alet teknolojisinden faydalandığı bir kültür oluşturduğu ortaya çıkıyor. Yani primatlar Taş Çağı’na girdi, ve bu artık çağı yaşayan tek tür insan değil.

Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

7. İngiltere’de Bulunan 1370 Yıllık Kuran

İngiltere’deki Birmingham Üniversitesi’nde dünyadaki en eski Kur’an-ı Kerim olabileceği düşünülen kitaptan bazı bölümler bulundu. Kur’an-ı Kerim’e ait sayfalar yaklaşık 100 yıl boyunca üniversite kütüphanesinde fark edilmedi. Bir doktora öğrencisi, koyun veya keçi derisinden parşömene yazılmış olan kitabın parçalarını inceledikten sonra karbon testi yaptırmaya karar verdi. Test sonuçlarına göre parşömenin yüzde 95 olasılıkla 568 ile 645 yıllarından kalma olduğu tespit edildi. Bu da kitabın en az 1370 yıllık olduğunu gösteriyor.

Üniversitenin Hristiyanlık ve İslamiyet dalı öğretim üyelerinden Prof. David Thomas da, “bu kitabı yazmış olan şahsın o dönemde yaşamış, Muhammed Peygamber’i görmüş, hadislerine tanıklık etmiş olabileceğini” belirtti.

Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

8. Stonehenge’in Yakınında Bulunan Kasıtlı Olarak Gömülmüş Devasa Anıt

İngiltere’deki ünlü Stonehenge’e sadece 3 km uzaklıktaki Durrington Walls adlı anıtın altında, daha erken döneme ait devasa bir taş anıt keşfedildi. Son teknoloji yöntemlerle kazı yapılmadan tespit edilen anıt, C-şekilli bir Neolitik arena oluşturan 90 dikilitaştan oluşuyor. Yeni anıtın kasıtlı olarak gömülmüş olmasının dini bir değişikliğe işaret ettiği düşünülüyor.

Önceden bilinen Durrington Walls Stonehenge’den yaklaşık 100 yıl sonra, MÖ 27. yüzyılda inşa edildi. Buna göre burada gömülü olan yeni keşfedilmiş anıt da Stonehenge’le aynı zamanda, hatta belki daha önce inşa edilmiş olabilir. Gaffney “Bu çok iyi korunmuş yeni taş anıtın keşfi, Stonehenge’i ve içinde bulunduğu araziyi anlamamız açısından çok önemli. Tarihöncesi Avrupa’daki en büyük törensel alanların birinde, tamamen beklenmedik bir anıtsal mimari evresini ortaya çıkarmanın yanısıra, Stonehenge’le çağdaş, hatta daha erken bir anıt bile bulmuş olabiliriz” diyor.

Elde edilen görüntülere göre, at nalı şeklindeki ilk yapının dikilitaşları kasıtlı olarak yuvalarından çıkarıldı ve yeni yapılmış bir tümseğin batı ve güney kısımlarının altına gömüldü. Yeni yapılmış tümsek de önceki yapıdan kalan doğal (fakat dikleştirilmiş) tepenin kenarıyla birleşerek kaba bir daire olan Durrington Walls anıtını oluşturdu. Arkeologlar Durrington Walls’un altındaki bu yeni keşfedilen daha erken tarihöncesi yapının, büyük bir dini değişim kapsamında devreden çıkarıldığını düşünüyor.

Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

9. Modern Avrupalı Genomunu Oluşturan Dördüncü Soyun Keşfi

13,000 yıl önce Üst Geç Paleolitik dönemde Gürcistan’da yaşayan insanların DNA dizileri araştırılırken, modern Avrupa gen havuzuna katkısı olmuş olan fakat daha önce bilinmeyen dördüncü bir soy keşfedildi. Yeni bulunan soy, 45,000 yıl önce gerçekleşen Afrika’dan Çıkış’tan sonra batı avcı toplayıcılarından ayrılan avcı-toplayıcılardan geliyor.  Bu insanlar daha sonra, günümüzde Güney Rusya ve Gürcistan’ın bulunduğu Kafkas bölgesine yerleştiler.

Bu avcı toplayıcılar Kafkasya’da yaklaşık bin yıl boyunca kaldı ve 25,000 yıl önceki son buzul maksimum dönemine kadar gittikçe izole bir hale geldiler. Topluluk Buzul çağını Kafkas dağlarının nispeten korunaklı kısımlarında geçirdi. Buzulların erimesi topluluğun hareket etmesine ve diğer topluluklarla ilişki kurmasına olanak sağladı. Böylece oluşan genetik karışım da, Avrupalıların daha önce bilinen 3 ata soyundan biri olan Yamnaya insanlarını oluşturdu.

Önceki araştırmalar Avrupalıların üç büyük soyun karışımı olduğunu gösteriyordu: yerel avcılar, Orta Doğulu çiftçiler ve Bronz Çağı’nda doğudan gelen Yamnayalar. Kafkaslardaki insan kalıntılarından elde edilen DNA, dördüncü bir grubu daha ortaya çıkardı.

Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

10. Sibirya’da Donmuş Olarak Bulunan Nesli Tükenmiş Mağara Aslanları

Sibirya’daki Yakutistan’da daha önce eşi benzeri görülmemiş, ve donarak mükemmel şekilde korunmuş 12.000 yıllık mağara aslanı yavruları bulundu. En az 12.000 yıllık olduğu düşünülen yavruların gerçek yaşı yapılacak olan testlerden sonra belli olacak.

Uyan ve Dina ismi verilen bu mağara aslanı yavruları, uzun süredir soyu tükenmiş olan hayvanlar içinde bugüne kadar en iyi korunmuş olanlar olduğu için sansasyonel olarak tanımlanıyor. Mamut Fauna Çalışmaları departmanı başkanı Dr. Albert Protopopov, tombul bir evcil kedi boyutundaki yavruların Abyisky bölgesinde Uyandina Nehri’nin kenarında bulunduğunu söyledi.

Bu aslanların neslinin 12.000 yıl önce tükendiği belirtiliyor. Bulunan iki yavru, mamutlar ve gergedanlar kadar çok avcıları olmamasına rağmen, bu türün soyunun neden tükendiğine dair önemli bilgiler sunabilir.

Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

Popüler İçerikler

Apar Topar Çıkarılmışlardı: Kızılcık Şerbeti'nde Giray ve Heves Ayrılığının Gerçek Nedeni Ortaya Çıktı
Wanda Nara'nın Icardi'nin Mesajını İfşaladıktan Sonra L-Gante'yle Yaptığı Paylaşım Icardi Fanlarını Kızdırdı!
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti