Dünya 60 Milyona Seyirci

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, 60 milyona yakın insanın evlerinden kaçmak zorunda kaldığını, ancak uluslararası toplumun gerekli adımları atmadığını belirtiyor. 

Bugün Dünya Mülteci Günü. BMMYK Küresel Eğilimler Raporu’na göre, 2014 sonunda evlerinden kaçmaya zorlanmış kişi sayısı 60 milyona ulaştı; yalnızca 126 bin 800 kişi ülkelerine geri dönebildi. Mültecilerin yarısından fazlası ise çocuk.  Uluslararası toplum İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en kötü mülteci krizine karşı gerekli adımları atmıyor.

Suriye'deki durum

Suriye’de iç savaş 4 yılı aşkın süredir devam ediyor. 

Ülkede yaşayanların yarısından fazlası (7,6 milyon) evini terk etmek zorunda bıraktı. Suriye’den kaçan 4 milyondan fazla kişinin yüzde 95’i komşu ülkelerde.

2014 sonu tahminlerine göre Suriyelilerin sığındığı yerler:

  • Türkiye: 1,59 milyon  (Türkiye dünyada en fazla sığınmacıyı barındıran ülke oldu. Cumhurbaşkanlığı’na göre Türkiye’de 2 milyon Iraklı ve Suriyeli bulunuyor)

  • Lübnan: 1,15 milyon (Lübnan’da yaşayan 5 kişiden biri Suriyeli mülteci)

  • Ürdün: 623.100

  • Irak: 234.200

  • Mısır: 138.400

Uluslararası toplum Suriyeli sığınmacılara kucak açan ülkelere yeterli yardımı sağlamıyor. 3 Haziran itibariyle Birleşmiş Milletler’in Suriyeli sığınmacılara destek için koyduğu maddi yardım hedefinin sadece yüzde 23’üne ulaşılabildi. Yardımların azalması, Suriyeli sığınmacılara harcanan paranın azalmasına neden oldu.

Akdeniz

Akdeniz’i aşarak Avrupa’ya ulaşmak için hayatını tehlikeye atanların çoğu Suriyeli. Suriyelileri Afganlar, Eritreliler ve Filistinliler takip ediyor.

2014’te 219 bini aşkın kişi Akdeniz’i geçti. 2011’de bu sayı 70 bindi. 2015’te 25 Mayıs’a kadar 41.470 kişi Akdeniz’i geçerek İtalya’ya ulaştı.

31 Mayıs itibariyle 2015’te Akdeniz’i geçmek isteyen 1865 kişi hayatını kaybetti. Önceki yıl aynı dönemde bu sayı 425’ti.

Akdeniz’i geçerek Avrupa’ya ulaşmak isteyenlerin çoğunluğu Libya’dan İtalya’ya gitmeye çalışıyor.

2013 Ekim'inde 9 gün içerisinde 500’den fazla kişi ölünce İtalya Mare Nostrum isimli operasyonu başlattı. 2014’te İtalya 166 binden fazla kişi kurtardı. Ancak bazı AB hükümetleri, kurtarma operasyonunun göçü cazip hale getirdiğini savunarak bitirilmesini istedi. İtalya 2014 Ekimi'nde operasyonu bitirdi.

AB sınır ajansı Frontex, Mare Nostrum yerine Triton operasyonunu başlattı. Üçte biri kadar bütçesi olan bu operasyon yetersiz kaldı. Bir önceki ay 1200 kişi Akdeniz’de ölünce 27 Mayıs 2015’te Triton’un kapsamı Mare Nostrum kadar genişletildi.

Afrika

Sudan, Güney Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Nijerya, Burundi, Somaki, Etiyopya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi ülkelerdeki karışıklıklar insanların evlerinden kaçmasına neden oluyor. Kuzey Afrika dışındaki bütün ülkeleri kapsayan Sahra Altı Afrika’da mülteci sayısı 3 milyonu geçiyor.

En fazla mülteci veren 10 ülkeden 5’i Sahra Altı Afrika’da. En çok mülteci alan 10 ülkeden 4’ü de bu bölgede.

2014’ün ortasında bölgede 3,4 milyon mülteci vardı. En fazla ve en uzun süre kalan mülteciler Somali’den. 20 yılı aşkın süren karışıklık, 1 milyondan fazla Somali’nin mülteci olmasına neden oldu.

2013 Aralık’ında Güney Sudan’daki çatışmalar, 550 binden fazla kişiyi mülteci konumuna düşürdü. 3 Haziran 2015 itibariyle Birleşmiş Milletler, mülteci planı için gereken paranın yalnızca yüzde 11’ini bulabildi. Uluslararası toplum Afrika’daki sorunların çözülemeyeceğine inanıyor ve önemsemiyor. Bundan dolayı da Afrika’daki mültecilere çok az destek veriliyor.

Güneydoğu Asya

2015’in ilk çeyreğinde 25 bin kişi Bengal Körfezi’ni geçmeye çalıştı. 2014’e göre bu sayı iki kat fazla. İş bulma ümidi taşıyan Bangladeşliler ve Myanmar’daki Rohingya Müslümanları bu sayının çoğunu oluşturuyor.

BM’nin dünyanın en fazla baskı gören azınlıkları arasında gördüğü Rohingya Müslümanları, Myanmar’da vatandaşlık haklarına sahip değil.

Tekneler Tayland ve Malezya’ya ulaşmaya çalışıyor. 2015’in ilk çeyreğinde teknelerde yaklaşık 300 kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Ölüm sebepleri açlık, susuzluk ve tekne mürettebatının uyguladığı şiddet.

BM'nin insan hakları yüksek komiserleri teknelerdeki kadınlara tecavüz edildiğini, erkeklerin dövülerek denize atıldığını, çocukların ise ailelerinden ayrılarak istismar edildiğini açıkladı.

Mayıs ayında Malezya, Tayland ve Endonezya mülteci teknelerinin karaya yanaşmasına izin vermedi. 11 Mayıs’ta yaklaşık 8 bin kişi teknelerde mahsur kaldı. 20 Mayıs’ta Endonezya ve Malezya 7 bin kişiye geçici sığınak sağlayabileceklerini ancak bunun bir yıl sürebileceğini açıkladı.

“Uluslararası kamuoyu duyarsız"

Fotoğraf: Bülent Kılıç / AFP

Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü Murat Erdoğan; “Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum Araştırması” ile Türkiye’de yıl sonunda sayıları 2.5 milyonu aşması beklenen Suriyelilerle ilgili çarpıcı gerçekleri ortaya koydu. 

O gerçeklerden en dikkat çekeni “uluslararası kamuoyunun duyarsızlığı”yla ilgiliydi. 

Hilal Köylü'nün DW Türkçe'de yer alan haberine göre, araştırma raporunda “Gelişmiş-zengin ülkeler mali yük paylaşımında olduğu gibi sığınmacı paylaşımında da olağanüstü çekingen ve yetersiz kaldığı görülüyor. Toplam Suriyeli sığınmacıların sadece yüzde 2-3’ü bölgedeki 5 ülke – Türkiye, Lübnan, Ürdün, Irak, Mısır- dışındaki gelişmiş ülkelere alınmış ya da alınmaları taahhüt edilmiştir. Acil çağrılara karşın sığınmacılara mali destek de verilmemiştir” bilgisi yer aldı.

“Adalet ve insan hakları sorgulanıyor”

Fotoğraf: AP

Murat Erdoğan; “Mültecilere duyarsızlığın nedeni nedir” sorusunu yanıtlarken, “Ortada olağanüstü dramatik bir durum var. İşin nereye gideceğine dair herkesin kafasındaki şüpheler, endişeler, sorular çoğalıyor. 2.5 milyon Suriyeli’nin Türkiye’ye sığındığı bir dönemde İngiltere’nin sadece 5 bin, Fransa’nın 4 bin 800 Suriyeli sığınmacıyı kabul ettiği gerçeği sinir bozucu bir düzeye erişti. Gelişmiş-zengin dediğimiz ülkeler sadece ama sadece kendi dünyalarında olan bitenle ilgileniyor” diyor. 

Erdoğan, bu ülkelerin Türkiye’nin sığınmacılar için başından beri uyguladığı ‘açık-kapı politikası’nı da haksız yere eleştirdiğine dikkat çekerken “Araştırma yaparken gördük ki; bu ülkeler cidden Türkiye’ye canları istediğinde –sınırı kapatamazsın- diye bağırıyorlar. Ve böylelikle Türkiye ve dünya ikileminde sığınmacılar büyük bir itilmişlik duygusuna hapsediliyor” belirlemesini yapıyor.

Murat Erdoğan’a göre dünya kamuoyunun sığınmacı sorununa duyarsız kalmasının bir nedeni de; “Eski dünya düzenine göre kurulmuş BM’nin yeniden yapılandırılamaması”. “BM yeniden yapılanamadığı için sığınmacılar için acil yardım çağrıları yerini bulmadı ve etkin kararlar alınamadı” diyor Erdoğan. 

Bu durumun modern dünyanın ‘adalet ve insan hakları’ kavramlarını da sorgulanır hale getirdiğinden yakınan Murat Erdoğan, Batılı ülkelerden beklentisini de “Gelişmiş-zengin ülkeler mülteci sorununa kökten çözüm aramadığı sürece sorun daha da büyüyecek. Yeni bir göç politikasının belirlenmesi onlar için kaçınılmaz. Yunanistan batıyor, Macaristan gibi bir ülke mültecilere duvar örüyor. Dünyanın kendine gelmesi şart” sözleriyle dile getiriyor.

“Türkiye işi siyasallaştırdı”

Fotoğraf: Bülent Kılıç / AFP

Suriyeli sığınmacılar konusunun bir de Türkiye tarafındaki soruları, çelişkileri, çıkmazları var. Murat Erdoğan; Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminden başlayıp, cumhurbaşkanlığına kadar taşıdığı Esad karşıtlığının Türkiye’nin göç politikasında belirleyici olduğuna dikkat çekiyor. “Türkiye bu işi fazla siyasallaştırdı. Oysa bu konu halka daha iyi anlatılabilseydi, toplumun kafasındaki sorular daha kolay çözülebilirdi” diyen Erdoğan, Türkiye kamuoyunda sığınmacılar konusunun ‘büyük endişe kaynağı’ olduğuna dikkat çekiyor. Erdoğan; sığınmacılar konusundaki sorunları şöyle özetliyor:

“Son dönemde açık-kapı politikasında da büyük aksaklıklar yaşanıyor. Türkiye’nin sığınmacıları kabul etme konusunda da motivasyonu düşüyor. Yakın zamanda bir seçim yaşandı, çok net görülmedi ama Suriyeli sığınmacı konusu bundan sonraki seçimin ana konusu olacak. Halkın anlayış düzeyi ne kadar yüksek olsa da, sığınmacılara gereken ilginin siyasi yönetimler tarafından gösterilememesi, toplumdaki nefret söylemini artıracak. Çünkü bir bakıyorsunuz; Türkiye’ye sığınanlar içinden radikal örgüt üyesi olanlar da çıkıyor. Türkiye’nin eleştirilecek yönü; sığınmacılar konusunda politik tercihleri ve süreci öngörememesi olmuştur.”

Bilimsel araştırmaya bakanlık izni şartı

Fotoğraf: Bülent Kılıç / AFP

Peki Türkiye’nin kamuoyundaki sığınmacı gerilimini düşürmesi için ne yapması gerekiyor? Erdoğan, bu soruyu yanıtlarken “Halkın daha çok bilgilendirilmesi, aydınlatılması gerekiyor. Sığınmacıların entegrasyonu için ciddi bir politika belirlenmeli. Ama ne oldu? Üniversitelerin, bilimadamlarının sığınmacılarla ilgili araştırma yapması bile İçişleri Bakanlığı’nın iznine bağlandı. Halkın sığınmacıları kabul düzeyi tüm endişelere karşın bu kadar yüksekken, siz onların bilgilenmesinin yolunu kesiyorsunuz. Böyle saçma durumlara da son verilmesi gerekiyor” diyor. Murat Erdoğan; hükümetin, sığınmacı konusunu halka daha iyi anlatmak için neler yapacağını merakla beklediklerini de sözlerine ekliyor.

'Türkiye ne yapmalı?'

Türkiye’nin ne yapması gerektiği yönündeki soruyu İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Müdürü Metin Çorabatır  yanıtlarken; “Sığınmacılarla ilgili araştırma yapmayı bakanlık iznine bağlamak çok yanlış. Devletin bu konuda sadece akademisyenlerle değil, sivil toplumla işbirliğini genişletmesi gerekir. Eğer bu işbirliği genişlemezse, Türkiye’nin Batılı ülkelerden yardım alması çok zor” diyor. 

20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’ne dünyanın büyük bir ‘ayıp’la girdiğini belirten Çorabatır, “Milyonlarca insan, dünyanın gözü önünde yaşam savaşı veriyor. Ve onlar için yapılacak o kadar çok şey varken, neredeyse hiçbir şey yapılmıyor. Tüm dünyanın bu konuda kendine gelmesinin zamanı geldi de, geçiyor. Uluslararası bir hareketlenmenin başlaması şart” uyarısında bulunuyor.

Dünyanın mülteci sorununa gözünü açması için medyanın da büyük rol üstlenmesi gerektiğinin altını çizen Çorabatır, “Sığınmacılar özellikle Türk medyasında bir yandan zavallı, güçsüz, problemli ve yoksul, diğer yandan kaçak, suçlu, hırsız, katil, tecavüzcü olarak işleniyor. Medyanın bu karmaşık söylemi kamuoyu algısına da yansıyor” yakınmasında bulunuyor. Çorabatır, Türk medyasının ‘ilgisiz’ diye tanımlanan bu tutumunun mutlaka değişmesi gerektiğini söylüyor ve derin analizlere ihtiyaç olduğuna vurgu 

Kaynak: Al Jazeera ve Hilal Köylü | Deutsche Welle

Popüler İçerikler

Meteoroloji 49 Kente Fırtına Uyarısı Verince Hava Forum 58 Kilo ve Altında Olanları Tiye Aldı
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Ali Atay'dan Türkiye'deki Linç Kültürüne Tepki: "Bu Ülkenin Seliyle, Yangınıyla Ben Niye Mücadele Ediyorum"