Bugün '1 Eylül Dünya Barış Günü'. Hitler'in Polanya'yı işgal etmesiyle başlayan ve 52 milyon insanın hayatını kaybettiği 2. Dünya Savaşı'nın başlangıcı olarak kabul edilen 1 Eylül, savaşın değil barışın gündeme gelmesi için her yıl Birleşmiş Milletler kararıyla 'Dünya Barış Günü' olarak kutlanıyor.
Bla bla bla
‘’ Bir milletin hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadığı müddetçe, savaş bir cinayettir!’’ Atatürk.
Savaş var olmanın birincil yasalarındandır. Hayvanlar aleminde bile savaşlar vardır. Devletlerin kurulmasından önce bile, avcı-toplayıcı ilkel insanlar arasında kabilesel savaşlar vardır. Tüm büyük ve gelişmiş İmparatorluklar büyük savaşların ardından kurulmuştur. Ayrıca lütfen dürüst olalım, bir Türkün "ben savaşa karşıyım" demesi, bir balığın "ben bundan sonra suyun dışında yaşayacağım" demesi ile aynı şeydir. Her şeyden önce kültürel ve tarihsel arka planımız buna izin vermez. Bugün bağımsızlığımızı bile büyük bir savaşa borçluyuz. Şimdi klişe olarak "savaş yalnızca savunma amaçlı yapılır" diyenler olacaktır. Tarihte hiçbir topluluk "ben size saldırmıyorum, sizde bana saldırmayın geçinip gidelim" diyerek hayatta kalamamıştır. Önemli olan savaşın kime ve neye hizmet ettiğidir. Ulu Önder Atatürk'ün katılmadığım tek düşüncesi "Yurtta barış dünyada barış" sözüdür. Bu sözü de kendisinin, ömrünü en vahşi savaşlarda geçirmesi dolayısıyla oluşan travmadan kaynaklandığını düşünüyorum.