1970'lerde Uganda'yı Yöneten 'Afrika Kasabı' Lakaplı İdi Amin'in İlginç Hayatı

İnsan eti yediği iddia edilen ve 'Uganda Kasabı' olarak anılan eli kanlı diktatör İdi Amin kimdir? Darbeyle yönetime gelen Amin, kimine göre bir halk kahramanı kimine göre ise acımasız bir diktatör. Peki onu tanımlamak için sadece yönetimi ele geçirdiği sekiz yılı ele almak yeterli olur mu? Elbette hayır! İdi Amin'in doğumundan itibaren adım adım nasıl 'Uganda Kasabı'na dönüştüğünü sizin için inceledik.

1971'den 1979'a kadar, Uganda'yı yöneten diktatör İdi Amin Dada'nın yüzbinlerce insanı öldürtmüş olduğu düşünülüyor.

O, gülüşüyle ​​tanınan askeri bir diktatördü.

Amin Dada, Uganda'yı tam sekiz yıl boyunca demir yumrukla yönetti. 1971 yılında Başkan Milton Obote'yi deviren darbeyi kutlayan kesim, önlerindeki on yılın ne kadar şiddetli geçeceğini bilselerdi bunu kutlarlar mıydı acaba?

Darbe sonrası dünya tarihinin en acımasız diktatörlerinden biri ile uzun sürecek olan sekiz yıl...

Bu sekiz yılda insanlar sadece politik baskı, ve etnik ayrımcılığa değil aynı zamanda insan haklarının ihlaline de maruz kaldılar.

Amin'in "Uganda Kasabı" olarak anılmasının nedenini eminim merak ediyorsunuz. Amin 12 milyonluk nüfusun yaklaşık 500.000 kişisini öldürtmüştü.

Daha enteresan olanı ise, şiddet içeren yöntemlerle halkı yöneten, toplu katliamlar yapan despot bir diktatör olmasına rağmen,  birçok Ugandalı için gerçek bir kahraman olarak görülmesi!

Birçok Ugandalı için o acımasız despot bir diktatör değil bir kurtarıcı, anavatanını emperyalist geçmişinden kurtaran bir halk kahramanı.

Aslında, İdi Amin'in hikayesini tam anlamak için 1971 ile 1979 yılları arasında kısıtlı kalmamalıyız, onun ruhunu anlamak için daha eskilere gitmeliyiz.

İdi Amin Dada Oumee, Sudan ve Kongo sınırlarına yakın bir yerde doğdu. Kesin doğum tarihi bilinmiyor, ancak çoğu araştırmacı 1925 yılında doğduğuna inanıyor.

Amin'in babası bir çiftçiydi. Annesi ve babası farklı kabilelerin üyesiydiler.

Amin henüz küçükken, anne ve babası ayrılınca annesiyle beraber şehre taşındı. Orada bir Müslüman okuluna kaydolan Amin, sadece 4. sınıfa kadar okuyabildi.

Amin 1.85'lik boyu ve heybetli duruşu ile öne çıkıyordu. 1946'da orduya yazıldıktan sonra Amin, güçlü yönü olan atletizme odaklanarak akranlarından sıyrılmayı başardı.

Aynı zamanda iyi bir yüzücü, ragbi oyuncusu ve boksördü.

1949 yılında Amin'in, erden onbaşılığa terfi edişi, onun ilk büyük adımıydı.

İdi Amin daha sonra 1971'de anti-emperyalist duyguları, halkın desteğini almak için kullanacak olsa da, 1950'lerin başlarında durum oldukça farklıydı.

Amin, bu süreçte ileride yapacağı hareketin tam tersini yapıyordu. Kenya'daki Afrika özgürlük savaşçılarına ve Somali'deki isyancı savaşçılara karşı savaşarak İngilizlerin Afrika himayesi üzerindeki kontrolünü sürdürmesine yardımcı oluyordu.

Hızla acımasız bir asker olarak ün kazanmaya başladı ve istikrarlı bir şekilde yükselmeye devam etti. 1962'ye gelindiğinde ordudaki en yüksek rütbeye sahipti.

Gelelim İdi Amin ve başbakan Milton Obote arasındaki ilişkiye... Amin ve adamlarının yaptığı zulümlerin, insanların gördüğü işkencelerin ortaya çıktığı bir dönemdi. Öyle ki çoğu ölene kadar dövülmüş hatta bazıları diri diri gömülmüştü. İdi Amin Dada'nın acımasız davranışları yüzünden başı belaya girdiğinde, Obote onun yargılanmasının gerek olmadığına karar verdi.

Bunun yerine, Obote onu terfi ettirdi ve daha fazla askeri eğitim için İngiltere'ye gönderdi.

Daha da ileri giderek, Amin ve başbakan Obote, 1964'te çeşitli kaçakçılık operasyonlarına dayanan kazançlı bir ittifak kurdular.

Obote'nin bu şekilde gücünü kötüye kullanması diğer Ugandalı liderlerin hiç hoşuna gitmedi ve Obote hakkında kapsamlı bir soruşturma istendi.

Ortalığın kızışmaya başlamasında kısa bir süre önce, 1963 yılında Obote, Amin'i binbaşılığa ve bir yıl sonra da albaylığa terfi ettirdi. Çok değil iki yıl sonra, Uganda Parlamentosu, Amin'i silah sağlaması gereken Kongo'daki gerillalardan 350.000 dolar değerinde altın ve fildişini zimmetine geçirmekle suçladı.

Bunun üzerine Amin'in askerleri, konuyu gündeme getiren beş bakanı tutukladı ve Obote de anayasayı askıya alarak kendisini cumhurbaşkanı olarak atadı.

Bu olaydan sadece iki gün sonra Amin, Uganda'nın tüm askeri ve polis gücünün başına getirildi.

1971 yılına gelindiğinde Amin planını gerçekleştirdi ve 25 Ocak 1971'de askeri darbe ile kontrolü ele geçirdi.

Oldukça ironik değil mi? Bu kadar yetki verdiği bir adam tarafından sürgüne zorlandı Obote... Ugandalılar Amin'in kontrolü ele almasından oldukça memnundu öyle ki sokaklarda dans ederek kutladılar bu darbeyi. Onlara göre yeni başkan sadece askeri bir lider değil, aynı zamanda karizmatik bir halk adamıydı.

Amin halk tarafından çok seviliyordu, yeri geliyor sokakta halkla dans ediyordu, isteyen herkesle fotoğraf çekiliyordu. Çoğunun gözünde tam bir halk kahramanıydı.

Bu kadar sevilmesinin bir diğer sebebi de 6 tane eşi olmasıydı. 6 eşinin her biri farklı etnik gruplardandı. Bu da her bir etnik grubun ona sempati duymasını sağlıyordu.

Bu arada 6 eşinden başka, Amin'in yaklaşık 30 farklı kadınla da uzun süreli gayri resmi ilişkisi olduğu söyleniyor.

Amin'in popülaritesindeki bu artışa hızlı bir ivme kazandıran olay ise Kral Mutesa'nın cenazesinin anavatanına gömülmek üzere Uganda'ya dönmesine izin vermesi ve siyasi mahkumlara af çıkarması oldu.

Ne dersiniz, Amin sizce de iyi niyetli ve hayırsever bir hükümdar mı? Bana pek öyle gelmiyor ama...

Tüm bunlar olurken Amin, Obote'ye sadık olduğunu düşündüğü herkesi vahşice öldürtüyor, kendi tarafına çekmek istediği kişileri de para ve hediye yağmuruna tutuyordu. Cinayet yöntemleri oldukça sadistçeydi. Buzdolabında insan kafası saklama, binlerce engelli insanı timsahlara yem etmesi... Ve hatta insan eti yemesi!! Evet Amin birkaç kez yamyamlığını kendi ağzından itiraf etti: "İnsan eti yedim. Çok tuzlu, leopar etinden bile daha tuzlu."

Amin, ulusal fonların çoğunu kendi kişisel harcamaları için kullanıyordu.

Acımasız yönetimine rağmen, Afrika Birliği Örgütü 1975'te Amin'i başkan seçti. Kıdemli subayları onu mareşalliğe terfi ettirdi ve 1977'de Afrika ülkeleri, onu insan hakları ihlallerinden sorumlu tutacak bir Birleşmiş Milletler kararını engelledi.

Haziran 1976'da İdi Amin, Tel Aviv'den Paris'e giden bir uçağı kaçıran Filistinli ve solcu militanlara yardım ederek en kötü kararlarından birini verdi.

Amin, İsrail'i şiddetle eleştiren biri olarak, teröristlerin Uganda'daki Entebbe havaalanına inmesine izin verdi ve 246 yolcu ve 12 mürettebat üyesini rehin tutmaları için onlara destek verdi.

Ancak İsrail pes etmedi ve 3 Temmuz gecesi Entebbe havaalanına rehineleri kurtarmak için komandolardan oluşan bir ekip gönderdi.

Tarihin en cesur ve başarılı kurtarma görevlerinden biri olan bu operasyonda, 105 rehineden 101'i kurtarıldı.

Amin, yaşanan bu rehine krizi sırasında hastalanan ve hastanede tedavi gören 74 yaşındaki İngiliz-İsrailli bir kadının vahşice infazını emretti. Bu artık onun zaten kötüye giden uluslararası imajını daha da kötüleştirdi.

Amin'in yaptıklarının bir sonucu olacaktı elbette. Uganda'nın ana ihracatı olan kahve fiyatları düştü. Uganda'nın kahve ihracatının üçte birini oluşturan ABD, Uganda ile ticareti tamamen durdurdu. Ekonomi giderek daha da kötüleşmeye başladı.

Bu noktada, birçok Ugandalı Birleşik Krallık'a ve diğer Afrika ülkelerine kaçarken, birliklerinin çoğu da isyan çıkarıp Tanzanya'ya kaçtı.

İktidarda kalmak için çaresiz kalan Amin, elindeki son kozu kullandı ve Ekim 1978'de, huzursuzluk çıkardıklarını iddia ederek Tanzanya'nın işgalini emretti.

Ve beklenmedik bir olay oldu. Tanzanya güçleri Uganda'nın saldırısını savuşturmakla kalmadı, Uganda'yı da işgal etti. 11 Nisan 1979'da Tanzanyalı ve sürgündeki Ugandalı askerler, Uganda'nın başkenti Kampala'yı ele geçirerek Amin rejimini devirdi.

Kaddafi ile bağlantıları olan İdi Amin önce dört karısını ve 30'dan fazla çocuğunu yanına alarak Libya'ya kaçtı.

Sonra da Suudi Arabistan'ın Cidde kentine taşındılar.

İdi Amin, çoklu organ yetmezliği nedeniyle 16 Ağustos 2003'te öldü.

Ölümünden üç yıl sonra, karakteri, 2006 yapımı 'İskoçya'nın Son Kralı'(Amin, İskoçya'nın taçsız kralı olduğunu iddia ettiği için böyle adlandırılmıştır) adlı filmde aktör Forest Whitaker tarafından canlandırıldı.

İdi Amin, İskoçya'nın zulmüne karşı savaşan ilk lider olduğu için, kendisini 'İskoçya'nın Son Kralı' olarak adlandırıyordu.

2006 yılında 'en iyi erkek oyuncu' dalında Forest Whitaker'ın performansı ile Akademi Ödülü'nü kazandığı bu film, Uganda'nın bir dönemine damgasını vuran İdi Amin'in hayatından bir kesiti beyaz perdeye yansıtıyor.

İdi Amin'in hayatını merak edenler ve bunu daha detaylı incelemek isteyenler için izlenmesi gereken bir yapıt.

Antik Yunan Filozofları Neden Bu Kadar Önemli?
Biz Değil, CIA Yalan Makinesi Uzmanı Söylüyor: Sperm ve Yoğurt ile Aklınızı Okuyabiliriz!
Bu İşte Bir Tuhaflık Var: Japonya'da Cinsel Rıza Yaşı Neden 13?

Popüler İçerikler

Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
YORUMLAR

"Birçok Ugandalı için o acımasız despot bir diktatör değil bir kurtarıcı, anavatanını emperyalist geçmişinden kurtaran bir halk kahramanı." bana birini hatırlattı 😁😁

04.03.2023

“İfade özgürlüğü var ama ifade ettikten sonra olacakları garanti edemem.” İdi Amin

04.03.2023

"Hızla acımasız bir asker olarak ün kazanmaya başladı ve istikrarlı bir şekilde yükselmeye devam etti. 1962'ye gelindiğinde ordudaki en yüksek rütbeye sahipti." Bunu yazdiktan sonra yazinin devaminda binbasi ve sonrasinda albayliga terfi etti diyorsunuz. Yazdiklarinizi kontrol eden birileri yok mu ? Isin asli; " Birlesik Krallik ordusunda bir Ugandalinin alabildigi en ust rutbe." olmaliydi.

04.03.2023

Ordu küçük olunca general pozisyonu olmuyor diye biliyorum. Uganda'da en yüksek rütbe albaylık olabilir.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ