17 Ağustos Depremi Sırasında Annesini Kaybetmesine Rağmen Enkaz Altından Canla Başla Vatandaşları Kurtaran Nasuh Mahruki Şimdi Ne Yapıyor?

17 Ağustos 1999'da hepimizi sarsan Marmara depreminde enkaz altında binlerce canı çıkaran Nasuh Mahruki ve AKUT'u hatırlıyoruz...

Dün öğlen saatlerinde Ege Denizi'nde merkez üssü İzmir'in Seferihisar ilçesi açıkları olan 6,6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.

Saniyeler süren depremde bazı binalar yıkıldı ve pek çoğu da hasar gördü. Çevre illerde de hissedilen depremin sonrasında şu ana kadar 28 vatandaşımızın hayatını kaybettiği ve 885 kişinin de yaralandığı açıklandı.

Detaylar için: 👇

İzmir Depreminin İkinci Gününde Yaşananlar

İzmir için canımız yanarken, Türkiye'nin neresinde deprem olursa olsun tabii ki akla gelen ilk şehir İstanbul ve oradaki fay hattı...

Akla her daim büyük İstanbul depreminin gelmesi büyük bir kesimi rahatsız etse de bunun tabii ki nedenleri var; ilki 1999 yılında yaşadığımız ve binlerce canı yitirdiğimiz Marmara depremi... 

17 Ağustos 1999 sabahı, saat 03.02’de merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan 7.4 büyüklüğünde bir deprem gerçekleşti. Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir alanda etkili olan ve resmi raporlara göre 18 bin 373 kişinin yaşamını yitirdiği Marmara Depremi en büyük felaketlerden biri olarak tarihe geçti. Depreme uykusunda yakalanan 23 bin 781 kişi yaralandı, 505 kişi ise sakat kaldı. Resmi olmayan bilgiler ise kan dondurucuydu: 50 bine yakın insanın yaşamını yitirdiği, 100 bine yakın insanın da yaralandığı iddia edildi. Kamu denetiminin yetersiz kaldığı, çarpık kentleşmenin bilimin yerini aldığı, inşaat sırasında eksik malzemelerin kullanıldığı ve aşırı kâr hırsı ile hareket edildiği her zaman söylendi; kader demenin yanlışlığı üzerine her daim konuşuldu. İhmalin yanı sıra zaman aşımı, ertelenen cezalar ve mahkum edilmeyen onlarca suçlu herkesi kahretti.

O dehşet günlerini yaşayanların, hatırlayanların aklında ise bir isim ve bir dernek kaldı: Nasuh Mahruki ve AKUT.

Kar Leoparı olarak anılan ve yaşanan bir kar kazasının ardından AKUT'u kurmaya karar veren Nasuh Mahruki pek çok hayata dokundu. Bugün sizlere kendisinin neler yaptığını anlatıyoruz.

Büyükbabasının büyükbabasının babası Kaptan-ı Ali Derya Paşa...

Osmanlı İmparatorluğu'nun Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Cezayir Beylerbeyi Kaptan-ı Ali Derya Paşa'nın torunu kendisi. Hikayeye göre Kaptan-ı Ali Derya Paşa Sakız Adası'nı almış ve Osmanlı topraklarına katmış. Bir savaş esnasında adada amiral gemisiyle birlikte yanan komutan ailesine de yanarak ölen anlamına gelen Mahruki soyadını bırakmış.

Milli sporcu, profesyonel dağcı, yazar fotoğrafçı ve kar leoparı...

1968 yılında İstanbul'da doğan ve Bilkent Üniversitesi'nde eğitimini tamamladıktan sonra 2004 yılında Milli Güvenlik Akademisi'nden mezun olan Nasuh Mahruki dağcılık, mağaracılık, yamaç paraşütü, aletli dalış, motor sporları, yelken ve bisiklet sporlarıyla ilgilendi. 

Rusya Dağcılık Federasyonu tarafından kar leoparı unvanı verildi, Everest'e tırmanan ilk Türk ve Müslüman dağcı oldu, Yedi Zirveler projesini genç yaşta tamamladı, sekiz bin metreden yüksek Cho Oyu Lhotse ve K2 dağlarına oksijen desteksiz olarak tırmandı, Türkiye, İran, Pakistan, Hindistan, Nepal, Sıkkım, Tibet, Bhutan, Moğolistan ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde motosiklet yolculukları yaptı.

1994 yılında Bolkar Dağları'nda gerçekleşen bir dağ kazası...

Kendi anlatımına göre 1994 yılının Kasım ayında bir öğrenci grubu Bolar Dağları'nda tırmanış gerçekleştirirken kayboldu. Organize arama kurtarma takımının olmadı bu dönemde, gönüllü dağcıların bölgeye doğaçlama giderek arama kurtarma çalışması yaptığını anlatan Nasuh Mahruki, yüz kadar dağcıyla on dört gün süren çalışmayı şu sözlerle anlatmıştı: 'Aileler helikopter kiralamıştı, bizi helikopterle Bolkar Dağları’nın zirvelerine bırakıyorlardı. Bütün o yamaçları, vadileri tanıdığımız halde bulamadık çocukları. Bu olaydan sonra bir avuç dağcı arkadaşımla birlikte Türkiye'nin dağ ve doğa sporları geleceği ile alakalı birtakım öngörülerde bulunmaya başladık. Her şeyden önce kural olarak, bir dağcı dağda kaza geçirirse ona sadece diğer dağcılar yardımcı olabilir. Dolayısı ile bundan sonra meydana gelecek dağ kazaları ile ilgili bizim organize olmamız gerekir diye düşündük. Bir de bir şey daha fark ettik ki, o da Türkiye’nin aslında bir doğal afet ülkesi olduğu gerçeği. Aslında birkaç yılda bir belli bölgelerde çok ciddi yıkımlara yol açan sellerin yaşandığını, birkaç on yılda bir kitlesel afete dönüşen depremlerin yaşandığını fark ettik. Ve dedik ki, biz madem gönüllü bir kurtarma takımı kuruyoruz, bunu sadece çok sevdiğimiz dağlarda, doğada değil de ihtiyaç halinde depremlerde, sellerde, büyük kazalarda, her yerde kullanabiliriz dedik. Ve AKUT'u kurduk.'

Ve o kara gün: 17 Ağustos 1999...

Bir dağ kazasıyla yola çıktıktan sonra doğal afetlerde ve kazalarda vatandaşların yardımına koşmak üzere kurulan AKUT ekibi ve Nasuh Mahruki nefes bile almadan arama kurtarma çalışmalarına başladı. Türkiye yakın tarihinin en zor zamanları olduğunu deprem sonrası röportajlarında her fırsatta dile getiren ve neredeyse bir hafta boyunca enkazdan burnunu bile çıkarmayan Nasuh Mahruki o günleri şöyle aktarmıştı: 'Deprem gecesi Mısır'daydım. Yelken yapmaya gitmiştim, haber aldım, geldim hemen. İlk iş Avcılar'a gittim çünkü ekip Avcılar'daydı. Salı akşam üzeri ben de Avcılar'da çalışıyordum.'

"Gölcük'e gittiğimizde nakavt olduk."

Tamamen gönüllü bir şekilde bir çatı altında toplanan yüzlerce insanın hayat kurtardığını ve buna vesile olduğu için kendisiyle gurur duyduğunu ifade etmiş ve şöyle devam etmişti: 'Avcılar'daki görüntü çok fenaydı ama biz antrenmanlı olduğumuz için korkunç görüntülere alışığız. Gölcük'e gittiğimizde nakavt olduk. Biz Avcılar'da çalışırken, bir ekibi İzmit'e yolladık. Çünkü Avcılar'daki manzarayı görünce, diğer yerlerde durumun daha da fena olabileceğini tahmin ettik. O gün eli kazma tutan herkes atlasın arabasına gitsin diye açıklama yaptım. Çünkü yapılacak çok iş var, herhangi bir organizasyonu beklemeyin, gidin enkazlar arasına, bağırarak, ses çıkartarak canlı saptamaya çalışın, nasıl alırsanız alın. Kazma, kürek, çekiç çalışın dedim.'

Tam da o günlerde karaciğer yetmezliğinden annesini kaybetti ve cenazeye katılamadı.

Hem arama kurtarma çalışmalarına nefes almadan katılan hem de hakkında ortaya atılan iddialarla boğuşan Nasuh Mahruki Gölcük'teyken annesi Ümit Yüksel Mahruki'yi kaybetti. Karaciğer yetmezliğinden yaşamını yitiren annesinin cenazesine bile katılamadı.

Ve yüzlerce hayata dokunduğu o günlerde hakkında pek çok iddia ortaya atıldı.

Dönemin MHP'li Sağlık Bakanı Osman Durmuş'la tartışmaya giren ve bu tartışmalar sonrası bir kesim tarafından 'Ermeni' olarak yaftalanan Nasuh Mahruki bir röportajında o günlerde hakkında ortaya atılan iddiaları şöyle dile getirmişti: 'Tüm bunlar çok saçma. Cevap vermeye bile gerek duymuyorum. Ben ayrıca Müslümanım, Yahudi filan da değilim. Dünya kamuoyunda bile öyle geçiyor: Everest'e çıkan ilk Müslüman diye. Neden mi yazılıyor böyle şeyler? Artık ben hedef gösteriliyorum. Bir şekilde yaralamaları lazım. Bunun doğru ya da yanlış olduğunu insanlar kontrol etmeyecekler ki, aa öyleymiş diyecekler, biz düzeltmesini yapacağız ama halkın yüzde otuz, yüzde kırkının hiçbir zaman haberi olmayacak, öyle bilecek. Çamur at izi kalsın. Ayrıca Yahudi olsam ne fark ederdi ki, o da ayrı bir tartışma konusu. İsrailliler de can kurtardılar enkazdan.'

Her felakette arama kurtarma çalışmalarıyla ismini duyduğumuz Nasuh Mahruki 2013'te tüm Türkiye'yi etkisi altına alan Gezi Parkı Olayları'nda yaralandı.

Olayların patlak verdiği ilk akşam yaralılara müdahale etmek üzere bölgeye intikal ettiğini ifade etmiş ve protesto için değil, ilk yardım amacıyla orada bulunduklarını anlatmıştı. Kaygan zeminde kaza geçirdi ve diz altı fibula ve tibia kemiklerinin ikisi ile sağ dirseğini kırdıktan sonra uzun süre fizik tedavi gördü. O günlerde söyledi şu sözler herkesin aklına kazındı: 'Bir kere bu iş yirmi yaşındaki çocuklarla, Gezi Parkı’yla başladı. Ama park bir sembol. Bardağı taşıran son damla. Çünkü özellikle son zamanlarda müthiş bir birikim olmuştu hepimizin hayatında. İşte Gençliğe Hitabe’nin kaldırılmasından tut da ülkenin adındaki T.C.’nin değiştirilmesine kadar... Andımızın okullardan çıkartılmasından sudan sebep bahanelerle 19 Mayıs, 23 Nisan, 29 Ekim’lerin kutlanılmamasına kadar... Atatürk’ün çocukları bunlar, sevgiyle saygıyla bağlılar Atatürk’e. En son bu alkol satışı meselesi, işte akşam 22’den sabah 6’ya kadar yasaklanması... E bir de Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesi ve Başbakan’ın son derece kibirli ve uzlaşmaz tutumu bardağı taşırdı.'

2016 yılında bir televizyon programında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla mahkemeye sevk edildi ve beş yıl hapis cezasıyla yargılandı.

'Devran değişecek' sözleri nedeniyle FETÖ'cü ilan edildi, 1 yıl 2 aydan 4,5 yıla kadar hapis istemiyle yargılandı, dava konusu olan sözlerinin eleştiri niteliğinde olduğu ve suçun unsurları oluşmadığı gerekçesiyle beraat etti.

Tam da bu dönemde Marmara Depremi sırasında başbakan olan Bülent Ecevit'in 49 yıllığına AKUT'a verdiği Şişli'deki binanın boşaltılması istendi.

İstanbul Valiliği tarafından 2016 yılında irtifak hakkı iptal edilen AKUT Genel Merkezi binası boşaltıldı. Nasuh Mahruki o günlerde yaptığı paylaşımlarda süreci şöyle anlatmıştı: 'Bir ay kadar önce Ankara'da hükümetin aldığı bir kararla AKUT'un üstüne gitme ve beni AKUT'un başkanlığından uzaklaştırma konusunda harekete geçecekleri duyumlarını almıştık. Sözcü gazetesinde geçen hafta yazdığım yazıda bu konuya dikkat çekmiş ve AKUT'a yapılan yasa dışı uygulamaları kamuoyuyla paylaşmıştım...'

Ve 2016 yılında istifa ettikten sonra 2019 yılında AKUT'la tüm bağlarını kopardı.

AKUT kurum kültürü ve değerlerinden kabul edilemez şekilde uzaklaşmış olduğu, beş temel değerden ikisi dürüstlük ve güvenilirlik olduğu halde AKUT içinde yalan söyleyenler ve arayı bozanlar ısrarla korunduğu, Disiplin Kurulu işini yapamaz hale getirildiği ve bir baskı unsuru olarak kullanıldığı, AKUT artık kuruluş ilkelerinden ve etik değerlerinden uzaklaştığı için AKUT'un Onursal Başkanlığı'nı bıraktı. Ancak bir zaman sonra kurucu başkanı olduğu dernekle bağlarını yeniden kurdu.

Peki Nasuh Mahruki şimdi ne yapıyor?

2009 yılında Himalayalarda, Bhutan Krallığı’na yaptıkları bir motosiklet yolculuğu sırasında geleneksel bir düğün töreniyle Mine Mahruki ile evlendi ve 2013 yılında Barlas'ı, 2015 yılında da Bilge'yi kucağına aldı. Liderlik, takım çalışması, kişisel gelişim, kendini tanıma, hedef odaklılık, kararlılık, disiplin, risk yönetimi gibi konularda motivasyon konuşmaları yapıyor ve seminerler veriyor. Bir üniversitede “Takım Çalışması ve Liderlik” dersi veren Nasuh Mahruki, 8-15 yaş arası çocuklara ve yetişkinlere Doğada Liderlik kampları düzenliyor. Ayrıca çeşitli gazete ve dergilerde köşe yazarlığı yapıyor ve çeşitli televizyon kanallarında belgesel programları hazırlıyor. 

Ve maalesef her yeni felakette ekranlarda soruları yanıtlıyor.

Popüler İçerikler

Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
YORUMLAR
31.10.2020

işinin ehli insanları hep küstürdünüz işlerinden aldınız. Yerlerine de akraba tanıdık atadınız. Geldiğimiz bu durum kendi eserimiz.

31.10.2020

Bu ülke için ne yaparsan yap, itaat? etmedikçe vatan hainisin..?!?

31.10.2020

Herkesin ırkına bakılıyor. Sanırsın yüzde yüz Türk olunca bir halt oluyor. Ona bakılırsa Padişahların ırkını sorgulamamız lazım. Bütün anneleri ermeni rum rus... Bütün paşalar da devşirme... Bu ırkçılığı devlet adamları halkı galeyana getirip birilerini linç etmek için kullanıyor.

TÜM YORUMLARI OKU (14)