15 Yaşında Atatürk ile Dans Eden ve Kendisini Dinozor Olarak Tanımlayan Değerli Yazar: Mina Urgan

Mina Urgan, Bir Dinozorun Gezileri'nde şöyle diyor: 'Bizlerin başlıca iki kusurundan biri yaşama sevincinden yoksun olmamızsa, ikincisi de doğa sevgisinden yoksun olmamızdır bence. Çoğumuz, küçük mutluluklara sıkı sıkı kapatırız benliğimizin kapılarını. Neşeli insanları sulu sayarız. Dertlenecek bir neden bulunmayınca bile, hep dertliyizdir genellikle. Doğanın güzelliğini görmeye de pek meraklı değilizdir.' 

Yaşama sevinciyle dolu, mavi doğa ve edebiyat sevdalısı bir yazarın hikayesini dinlemek ister misiniz? Orhan Veli, Sait Fait, Necip Fazıl başta olmak üzere hayatından sayısı yazar ve şair geçen 15 yaşındayken Atatürk'le dans eden bu hayat dolu yazarı Mina Urgan'ın hayatına daha yakından bakmak isterseniz yazının devamını okuyabilirsiniz...

Mîna Urgan, 17 Mart 1915 tarihinde İstanbul'da şair ve oyun yazarı Tahsin Nahit Bey’in ile Şefika Hanım kızı olarak dünyaya gelir.

Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'ndeki lise eğitiminden İstanbul Üniversitesi Fransız Filolojisi bölümünden lisans derecesini aldı. Ardından yine aynı üniversitede İngiliz Filolojisi Bölümü'nde doktora yaptı.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde yüksek öğrenimini tamamlayan Mina Urgan, daha sonra İstanbul Kız Lisesi'nde Türkçe öğretmenliği yapmıştır. 1944 yılında İstanbul Radyosu'nda çalışmaya başlayan Urgan, burada edebiyat ve sanat programları hazırlamış ve sunmuştur.

Mina Urgan, 1957 yılında Avrupa'ya giderek Paris'te Sorbonne Üniversitesi'nde lisansüstü çalışmalar yapmıştır. Bu süreçte, özellikle Fransız edebiyatı ve şiiriyle ilgilenmiştir. Fransızca edebi eserleri Türkçeye çevirmiş ve Türk edebiyatı üzerine Fransızca yazılmış makaleler yazmıştır.

Mina Urgan, İngiliz edebiyatının en önemli eserlerini Türk literatürüne kazandırmıştır. Thomas Malory, Henry Fielding, Balzac, Aldous Huxley, Graham Greene, William Golding, John Galsworthyve Shakespeare’in eserlerini çevirmenin yanı sıra yazdığı

Mina Urgan, Türk edebiyatı ve düşünce tarihine yaptığı katkılar nedeniyle birçok ödül ve takdir kazanmıştır. 14 Kasım 1996 tarihinde İstanbul'da vefat etmiştir.

Kendi ailesi de başta olmak üzere hayatından çok fazla yazar ve şair geçmiş Urgan'ın. En başta babası şair Tahsin Nahit. Sonra onu kaybettikten sonra üvey babası Falih Rıfkı Atay...

Tabii ailesiyle sınırlı kalmamış edebiyat çevresi. Necip Fazıl, Sait Faik, Orhan Veli, Oktay Rifat Horozcu, Abidin Dino, Sabahattin Eyüboğlu, Aziz Nesin gibi Türk edebiyatının önemli yazarlarıyla arkadaşlık paylaşmış.

Hem dünya edebiyatı hem Türk edebiyatı için çok kıymetli eserler veren Mina Urgan'ın düşüncelerine bu arkadaşlarının da katkısı olduğuna şüphe yok.

Urgan, hem şair hem de tiyatro oyuncusu olan Cahit Irgat'la evleniyor. Mustafa ve Zeynep isimli iki çocukları oluyor.

Başarılı bir İngiliz edebiyatı profesörü olan Mina Urgan'ı Türk edebiyatıyla buluşturan ise 1998 yılında yazdığı Bir Dinozorun Anıları ve ardından Bir Dinozorun Gezileri adlı otobiyografik eserleri...

Neslinin tükendiğini inanan Mina Urgan, kendisini dinozor olarak adlandırıyor ve bize renkli hayatından kesitler sunuyor.

Adı ve soyadının hikayesi ise çok ilginç! Bir Dinozor'un Anıları'nda şöyle anlatıyor isim koyulma hikayesini.

Bu acayip Mîna adını ben iki üç yaşındayken ölen babam Şair Tahsin Nahit vermiş bana. Mîna’nm, Mekke’de hac sırasında şeytanın taşlandığı çadırlarda yanarak ya da izdihamda tünellerde ezilerek yüzlerce Müslümanm öldüğü Mina Dağıyla uzaktan yakından hiçbir ilişkisi olmadığını hemen bildirmek isterim. Mîna, Arapça değil, Farsça bir sözcük ve şarap kadehi ya da mavi anlamına geliyormuş. Divan edebiyatını okurken ara-sıra karşılaşırdım kendi adımla.

Soyadını alma hikâyesi ise çok şaşırtıcı. Necip Fazıl ile iki ayrı uçta yer alan Mina Urgan'ın soyadını Necip Fazıl öneriyor.

Şimdi şu Urgan soyadını bana kimin önerdiğini söyleyince, küçük bir şok geçireceksiniz: Necip Fazıl Kısakürek! Evet, iyi bir şair ve yetenekli bir oyun yazarı bildiğiniz, henüz dinciliğe soyunmamış olan, bizim arkadaş grubundan Necip Fazıl Kısakürek! “Çalışkan”, “Erdemli”, “Ulugönüllü” gibi manevi anlamlar taşıyan bir soyadı değil, içinde çok sevdiğim U harfi bulunan bir nesne adı istiyordum. Necip Fazıl, “Urgan’ı seç” dedi.”Urgan da ne demek?” diye sorduğumda, Anadolu’da ip anlamına geldiğini açıkladı ve kahkahalar atarak, “solculuğundan ötürü günün birinde nasıl olsa asılacağın için, bu soyadı sana ayrıca uygun” diye ekledi.

Bir Dinozorun Anıları'nda çok şaşıracağınız bir anısı daha var Urgan'ın. 15 yaşında Ankara'da bir düğünde Mustafa Kemal Atatürk'le vals partneri oluşuydu. Urgan şöyle anlatıyor Atatürk ile tanışmasını:

Ankara Palas’ın balo salonuna girince, bir de baktım, ezilmiş domates renginde, çok koyu kırmızı görkemli bir suare elbisesi giyen Şefika, Mustafa Kemal ile konuşmakta. Hemen Ruşen Eşreflerin elinden koptum, anneme koştum, bir şey söylemeden yanında durdum. Şefika fena bozuldu; beni görmemezlikten geldi. Ama Mustafa Kemal durumun farkına varmıştı. “Hanımefendi, bu çocuk kim?” diye sordu. Annem de “kızım, efendim” demek zorunda kaldı. Mustafa Kemal, karşıma geldi, elini uzattı. Ben de elini öpeceğime, sıkı sıkı tutup, salladım. Annem, “öp” dercesine, belli belirsiz bir hareket yaptı. Mustafa Kemal, bunun da farkına vardı. “Hanımefendi, o benim arkadaşım, elimi neden öpsün ki?” dedi. Sonra, “yiyecekmiş gibi, neden öyle bakıyorsun bana?” diye sordu. “Efendim, sizi daha önce hiç görmemiştim de ondan” dedim. Mustafa Kemal, “görmedinse senin kabahatin. Çankaya’daki evimi bilmiyor musun? Oraya pekâlâ gelebilirdin. Artık beni tanıyorsun. Canın istediği vakit oraya gel, beni görmek istediğini söyle” dedikten sonra, yaşım, gittiğim okul, hangi oyunları sevdiğim, kitap okumaktan hoşlanıp hoşlanmadığım, büyüyünce ne olmak istediğim konusunda bir sürü soru sordu. Derken orkestra bir vals çaldı. “Gel, seninle dans edelim” dedi. Benim vals filan bildiğim yok. Bana öğretmek için, biraz çaba gösterdi; ama gene de beceremiyordum. “Sen bu işi yapamayacaksın” diyeceğine, “ben senin için fazla ihtiyar bir kavalyeyim. Yaşıma uygun genç bir kavalye bulalım sana” dedi. Çevresini gözden geçirdi; on dört on beş yaşlarında bir oğlan buldu. Hızla boy attığı için pantolon paçalarıyla ceket kolları kısa kalmış, sivilceler içinde, en nankör yaştaydı zavallı oğlan. Ona dans etmesini bilmediğimi söyleyip, Mustafa Kemal’in peşinden büfeye gittim. “Oğlanı pek beğenmedin galiba” dedi ve bana bir kadeh şampanya verdi. İlk alkollü içkimi Mustafa Kemal’in elinden içtim böylece. Şampanya hoşuma gitmişti. Büfenin arkasındaki garsondan tam ikinci kadehi istiyordum ki, annemle üvey babam tepeme dikildi. Vaktin geç olduğunu, uyumam gerektiğini söyleyerek, beni oradan aldılar. Ankara Palas’ın kapıcılarından birine teslim edip, bir otomobile bindirdiler. Ama ben götürülmeden önce Mustafa Kemal o güzel elini kaldırmış, “seni Çankaya’da beklerim, unutma” demişti.

Hem Türk edebiyatına hem de dünya edebiyatına çok önemli katkılar yapan, değerli yazar 15 Haziran 2000'de hayata gözlerini yumdu.

Ondan geriye ise hepimizin içini ısıtacak değerli anıları ve edebiyatı kaldı...

Bu içerikler de ilginizi çekebilir!

Dizeleriyle Hepimizin Bildiği Destina'ya Hayat Verip 80’lerde Başlayan Krizi Aşan Bir Şair: Lale Müldür
Türk Edebiyatının ‘Anne’ Kokan Şairi Didem Madak Kimdir?
29 Yıllık Yaşamıyla Edebiyat Tarihine Adını Yazdıran Nilgün Marmara'nın İntihar ile Sonlanan Hayatı

Popüler İçerikler

Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
YORUMLAR

Çağının ötesinde bir lider Türk ırkı içinden böyle bir cevher çıkardığı için gurur duymalı.

08.04.2023

Mina'nin iki kitabi (Anilar-Geziler) da cok degerlidir,ozellikle Necip Fazil'i cok guzel anlatir :)

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ