Eğer Game Of Thrones dizisini ünlü yönetmenler çekseydi, dizi nasıl olurdu hiç düşündünüz mü? İşte size ipuçları.Dizinin adı 'Taht...' olurdu. Tywin Lannister rolünde yönetmenin babasını izlerdik. Geniş biz düzlüğün ortasında, bir başına duran taht ve ona ulaşmayı düşünen ancak bunun için kendinde derman bulamayan 8 hanenin hikayesi anlatılırdı. 40 dakikalık dizinin her bir bölümünde ortalama 7 dakika diyalog olur, daha ziyade kış yarı'nın, Kralın ülkesi'nin, Dar deniz'in manzaralarını izlerdik. Kralın uzaklara gitme isteğinin pastoral anlatımını, Kuzey'in babalarının intikamını almak için Kralın ülkesi'ne giderken yolda kendiyle yüzleşmesini, Khaleesi'nin iç dünyasını görme fırsatı bulurduk. Varys, Baelish gibi karakterler dizinin sonunda yaptıklarından utanır, Özgür şehir'de inzivaya çekilerek hatalarıyla yüzleşirdi. Lannister hanesi dizi boyunca neden bu kadar kötü olduğunun iç hesaplaşmasını yaşardı.Dizinin adı 'Ölüm oyunları' olurdu ve Ned Stark rolünü Johny Depp'e verirdi. Ancak Ned Stark'ın ilk sezonda ölmesi onu kesmez, ikinci sezonda Ned Stark'ı canlandırarak ölüler dünyası ile gerçek dünyayı harmanlardı. Kostüm ve makyajlar konusunda coşkun bir dizi izleme fırsatı bulurduk. Dizide gerçek dünyanın taht oyunları ile, ölüler dünyasından gelmiş Ned Stark'ın hesaplaşma çabaları harmanlanırdı. Dizide karakterlerin çocukluklarına sıkça göndermeler olur, flashback'ler ile masal dünyalarına yolculuklar yapardık. Catelyn Stark'ın ölmesiyle Ned bu dünyadan ayrılır ve sevgili eşi ile ölüler dünyasında yaşamaya başlardı. Sonra Robb falan derken, dizi iki dünya arasında gidip gelirdi.Dizinin adı 'Oyun Zamanı' olurdu. Ama bu oyun, ayak oyunu değil bildiğimiz halk oyunu olurdu. Dizinin her bir bölümü müzikleriyle ön plana çıkar, diziye eklenen 'çingeneler' hanesiyle ortam iyice şenlenirdi. Zaman içerisinde haneler tahtı ele geçirmeyi unutur, her günümüzü nasıl daha keyifli geçiririzin derdine düşerdi. Birinci sezonun sonunda Joffrey, Ed Stark'ın kellesini vurdururken çalmaya başlayan 'Ederlezi Avela' Joffrey'in bile kalbine dokunur, infazı iptal eden Joffrey çingeneler hanesinin müzikleri ile 40 gün 40 gece süren bir şölen tertip ederdi.Dizinin adı 'Kralım ve Lordum' olurdu. Diziye ilave edilen 'şirin Ege' hanesinin sloganı 'Durupdururuz Gaari' olurdu. Westeros'un kasvetli havasını neşeli kişilikleri ile canlandıran egeliler. '3 günlük dünya, neyin peşindesiniz gaari' diyerek barışı sağlar tüm haneleri bir araya getirirdi. Ancak bu barış kişilerin kendi sorunlarının üzerini örtmez, Varys'in hadım olmasının acısını, Arya'nın baba özlemini, Khaleesi'nin Khal Drogo özlemini iliklerimize kadar hissederdik. Hele Shae ile Tyrion'un ayrılma sahnesi yürekleri burkardı. Böyle önce ayrılıp, ardından koşarak birbirine sarılmaları ve fonda yükselen Hümeyra şarkısı hepimizi 1980'lerin Westeros'una götürürdü.Dizinin adı 'Kill Lannisters' (Lannister'ları Öldür) olurdu. Cersei rolünü Uma Thurman, Tywin Lannister rolünü John Travolta ve Ned Stark rolünü Samuel L. Jackson canlandırırdı. Her bölümde 10-15 dakikalık bir animasyon yer alır ve ortalama 100 kilo yapay kan tüketilirdi. Dizi taht kavgası görünümüden ilk sezonda çıkar, ardından bir intikam savaşına dönüşürdü. Babalarının öcünü almak isteyen Stark'lar, geçmişin intikamı peşindeki Targaryen'ler, ablasının derdine düşen Oberyn Martell, erkekliğinin intikamını kovalayan Varys, vb. intikam hikayelerini izleme fırsatı bulurduk. Dar Deniz'in adı ikinci sezona başlarken 'Kan Denizi' olur, Ned Stark'ın öldürülme sahnesi bir bölüm sürerdi. Khaleesi'nin ejderhalarının hikayesi diziden bağımsız iki bölümlük 'Dragons' adlı özel bölümle anlatılırdı.Dizinin adı 'Otomatik Taht' olurdu. Her bölümün sonunda forum sitelerinde diğer bölüme kadar o bölümün kritiği yapılır, diziden herkesin başka bir şey anladığı görülürdü. Her konuyu, her karakteri derinlemesine incelemesi, irdelemesi, bize anlatması sonucu dizinin bir sezonu ancak normal 4 sezonluk sürede biterdi. Dizideki şiddet ve seks içeriği yazarın yazdıklarının kat kat üstünde olurdu. Fotoğrafçı olmasının getirdiği bir artı olarak Westeros'un tüm güzelliklerini de görme fırsatı bulurduk.Animenin adı 'Gyokuza no gēmu' olurdu. Evet, diziyi anime olarak izleme fırsatı bulur, kendimizi akla hayale gelmedik mekanlarda, sağlam karakterler ile başka dünyaları ziyaret ederken bulurduk. Karakterler olanca kötülüklerine rağmen onun ellerinde, sevimli, yalın ve mükemmel bir hale gelirdi. Animelerinden alışık olduğumuz üzere ana karakteri büyük ihtimalle Arya Stark olurdu, onun elinde olabildiğince sevimli ancak sağlam bir karakter olarak ortaya çıkacak olan Arya'nın çevresinde gelişen olayları izleme fırsatı bulurduk. Yani merkezinde sevimli kız çocuğu Arya'nın olduğu bir savaşlar, kavgalar, oyunlar bütünü izleme fırsatına sahip olurduk.Dizinin adı 'Taht Kardeşliği' olurdu. Ana eksende Tyrion lannister'i izleme fırsatı bulurduk ve Tyrion yalnız olmazdı. Tyrion'un kendisi gibi cüce olan arkadaşları ile atıldığı maceraların peşinden gider ve belki de kendi hanesini kuran Tyrion'un krallığa yürüyüşünü izlerdik. Dizi Yeni Zelanda'da çekilir, ilk sezonun ardından dizinin film üçlemesinin birinci bölümü vizyona girerdi. Diziye orijinal kitapta yer almayan, uzun saçlı, bilge bir ihtiyar ilave olur, onu yanına almayı başaran hane alır yürürdü. Savaş sahneleri bir hayli etkileyici şekilde çekilir, Haneler güzelliklerine, çirkinliklerine, savaşçı yapılarına göre sınıflandırılırdı.Dizinin adı 'Kral ve Kadınları' olurdu. 40 dakikalık dizide diyalog olmayan 1 dakikalık boşluk olmazdı. Karakterler asla susmaz, sürekli herhangi bir problemlerinden bahsederlerdi. Khaleesi rolünü büyük ihtimalle Scarlett Johansson oynar, Oberyn rolünü ise Javier Bardem kapardı. Karakterlerin taht oyunlarından ziyade cinsel problemleri, baldızları ile olan ilişkileri, çocukluklarında yaşadıkları travmalar, silik bir insan olmalarını getirdiği sıkıntılar gibi sorunlara odaklanırdık. Giriş kısmında tanıdığımız karakterler gelişme kısmında komple dağılır finale doğru hepsi bir şekilde toparlanırken dizide hiç ölüm olmazdı. Karakterlere verilen cezalar yüz güldürmekten öte geçmezdi.Dizinin adı 'Throneception' olurdu. Dizi sonundan başlar, ortasına doğru ilerler, başa geldi derken tekrar sona dönerek bizi hiç ummadığımız bir yere çıkarırdı. Dizi olduğundan daha kasvetli ve karanlık bir ortamda geçer, her sahnesinde seyirciyi başka bir noktaya taşırdı, ama geldiğiniz yer asla geleceğinizi düşündüğünüz yer olmazdı. Jamie Lannister rolünü Christian Bale'in oynaması kimseyi şaşırtmazdı. Dizinin her karakterini ayrı bir kahramana dönüştürür, her karakterden bir efsane yaratmayı başarırdı. Dizide efekt kullanımını minimuma indirir, tüm aksiyon sahnelerini olanca çıplaklığıyla çekerek bizi Westeros dünyasının içine içine sokardı. Her bölümün sonunda, 'nasıl ya?!' demekten kendimizi alamaz, 40 dakikalık sinema filminin keyfini çıkarırdık.Dizinin adı 'Funny Games Of Thrones' olurdu. Dizinin asıl amacı seyirciyi rahatsız ederek kendi hayatlarındaki problemlere odaklanmalarını sağlamak olurdu. Karakterlerin psikolojilerine girer, bir bakışmadan karakterin içinden neler geçtiğini anlardık. Hiç beklenmedik sahneler ile bizi şoklardan şoklara sokar, Ned Stark'ın ölmesini normal karşılayacak hale gelirdik. Dizide şu an ön planda olmayan yerlere odaklanır, mesela demirbank'ın gizli dünyasına dalarak orada kaybolurduk. Dizideki şiddet kan gölü içinde gerçekleşmez, mesela Tywin'in Cersei'yi dövmesinin, Tazı'nın Arya'ya uyguladığı sözlü şiddetin bizi sarıp sarmalamasını seyrederdik. Mesela Tyrion'un Shae'ye attığı bir tokat hepimizin yüzünde patlardı.Dizinin adı 'Gangs Of Thrones' olurdu. Leonardo di Caprio, Robert De Niro, Al Pacino gibi oyuncuların yer aldığı, yüksek bütçeli, bir kısmı New York'ta geçen bir dizi izlerdik. Diziye bizim dibimiz düşse de sinema çevreleri bir türlü beğenmezdi, özellikle akademi! Verilen hikayeyi, kendine has karamanlar yaratarak bize anlatırdı. Hiç ummadığımız sıradan insanlardan büyük hikayeler çıkarır, Ned Stark, Tyrion Lannister, Cersei, Robb, Jon yerine dizinin bir bölümünde geçen küçük bir figüranın hikayesini bize izletirdi. Dizide mutlaka bir çete olurdu.Dizinin adı 'Yabanıl' olurdu. Ezilenlerin, hor görülenlerin, kimsenin görmediği dramların hikayesini izlerdik. Game Of Thrones ezenlerin hikayesiyken Yılmaz Güney bize ötelenmiş, örselenmiş yabanılların hikayesini anlatır, hakkı yenenlerin açısından bakardı diziye. Taht sizin olsun, bize insanca yaşamak lazım diyenleri izlerdik. Dizinin sonunda yabanıllar bir hane olur ve Westeros'a eşitliği ve adaleti getirirlerdi.Dizinin adı 'Taht çocukları' olurdu. Kah ağladığımız, kah güldüğümüz, sürekli duygusal dalgalanmalar yaşadığımız bir dizi izlerdik. Hayatın içinden, bizden, bizim gibi karakterleri, abartmadan, olduğu gibi verirdi dizi. Tyrion ile dalga geçenler cezasını bulur, Ned Stark'ı öldürenler pişman olur, Joffreey hatasını anlar af diler ve adaletli bir krala dönüşürdü. Olanca çıplaklığıyla bizim hayatımızı görür, dizinin sonunda taht için kavga etmenin anlamsızlığını anlar, bütün karakterlerin sarmaş dolaş olmasına ve dizinin mutlu sona kavuşmasına sevinirdik.Tabii ki Westeros'un belgeselini çekerdi. Dizinin adı 'Kuzeyin Oğlu: Ned Stark' olurdu. Ve Ned stark'ın öldürülmesine kadar giden süreci bize anlatırdı. '...Kuzeyin sert rüzgarları ile harmanlanmış, yüzüne soğuğun izlerin kazınmış, yiğit, mert, aile babası Ned... Adaletli, doğru olmak için kendi hayatını hiçe sayan, çocuklarına, karısına düşkün, yağız kuzey çocuğu... Yüzünde gülümsemeyle ölüme koşan asker...'
Aşırı zorlama bi yazı olmuş. Zeka pırıltısı yok.
wes anderson
her yönetmenin bir filmini alıp game of thrones'la melezlemişsin tebrikler. ama şunu unutma senarist olmak ayrı yönetmen olmak ayrı. yazı çok zorlama olmuş