Mutluluğu ya da mutsuzluğu yasaklayabilir misiniz?
Neşelenmeyi ya da hüzünlenmeyi?
Acıyı?
Sevinci?
Yası, hasreti, öfkeyi, umudu, coşkuyu yasalarla, yasaklarla ya da valilik kararlarıyla yok edebilir, ortadan kaldırabilir misiniz?
İşte bu yüzden müziği de, sanatı da yasaklayamazsınız.
Olsa olsa bir konseri, bir sanat yapıtını ya da etkinliğini yasaklarsınız ve böylece sanata, müziğe, şarkılara, türkülere, stranlara engel olduğunuzu zannedersiniz.
Yanılırsınız.
Tarih bu yanılgılarla dolu.
Yanılanlar yok olup gitti; yasakladıklarını zannettikleri türküler bin yıldır dillerde.
Müziğe saldırı tümden insanlığın ruhuna saldırıdır.
İki yıldır pandemi tedbirleri gerekçe gösterilerek müzisyenlere yönelik yasaklar ve kısıtlamalar, sektörde faaliyet gösteren birçok müzisyeni derin bir yoksulluğa mahkûm etti.
Sanatından başka geçim kaynağı olmayan, enstrümanlarını satmak zorunda kalan, müzikle sanatla hiç ilgisi olmayan işlerle hayatta kalmaya çalışan binlerce müzisyenin sorunları, çığlıkları yazık ki bu yasakları koyanların vicdanına ulaşamadı.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi şimdi de peş peşe gelen konser yasaklarıyla İktidarın sanat ve sanatçılar üzerindeki baskıları son bir ayda yeni bir boyuta geçti.
Bu yasaklara gerekçe olarak “kamu güvenliği”, “toplumun ahlâkî değerleri” gibi ucu açık ifadeler kullanılıyor.
Bu kararların ardında talimatı, altında imzası olanlara seslenmek istiyoruz:
Bu uydurma gerekçelerin neyi perdelemek için kullanıldığını hepimiz biliyoruz.
Bir konser yasaklandığında, sadece müzisyenler değil, o müziğin tüm dinleyenler de cezalandırılıyor.
Bu kadarla da kalmıyor, menajerleri, organizatörleri, ses ve ışık teknisyenlerini, doğrudan ya da dolaylı olarak sektörden beslenen herkesi, aileleriyle birlikte cezalandırmış, sofralarındaki ekmeği almış oluyorsunuz.
Kendi yaşam anlayışınızı bütün topluma dayatmaya çalışıyorsunuz.
İstiyorsunuz ki, koca bir toplum sizin istediğiniz gibi, siz istediğiniz sürece ve sizin izin verdiğiniz kadar yaşasın.
Bunun için sanata, sanatçıya, emeğe, şarkılara saldırarak insan ruhuna topyekûn pranga vurmak istiyorsunuz.
Büyük yanılgı içindesiniz.
Bu ülkenin tek sahibi değilsiniz. Bu ülkenin sahibi hepimiziz ve bu “hepimiz”in içinde sizin kadar biz de varız.
Bizler, yaratmak istediğiniz gri dünyayı her zaman şarkılarımızla, türkülerimizle danslarımızla gökkuşağının tüm renklerine boyamaya devam edeceğiz.
Dilediğimiz kıyafetle sahneye çıkıp; şarkılarımızı istediğimiz dilde, dilediğimiz gibi söyleyeceğiz.
Sanatçıların koruma altında olduğunu söyleyen yasalar günü gelecek gerçekten uygulanacak.
Sanat hepimiz için. Müzik hepimiz için.
Gözünüze, kalbinize, vicdanınıza indirilmiş perdeyi kaldırın.
Şarkıların, dünü bugüne, bugünü yarına bağladığını; bizleri ayrıştırmadığını, aksine birleştirdiğini göreceksiniz.
Coronanın müzikle bulaştığını kanıtlayan bir dahi çıkmadı mı daha ? Çok yazık o kadar da imam hatip açtık...