Cumhuriyet’in ilk dönemi tüm eksiklerine karşın sanayiin ilk temellerinin atıldığı, Etibank, Sümerbank, Tekel gibi KİT’lerin faaliyete geçtiği göreceli yüksek büyüme hızlarının sağlandığı, sosyo-ekonomik göstergelerin ciddi düzeldiği bir başarı dönemidir. 1950’den başlayarak ABD öncülüğündeki kapitalist sisteme entegrasyonun hızlanmış, IMF-DB gibi uluslararası finansal kuruluşlarla ilişkiler yoğunlaşmıştır. 1960 sonrası planlı döneme geçilmiş ithal ikameci anlayışla fena olmayan bir büyüme performansı sergilenmiş, ancak döviz kazandırıcı faaliyetlerdeki başarısızlık sonucu ödemeler dengesi krizi ve dış borç ödeme krizine girilmiştir.24 Ocak 1980 kararlarıyla neoliberal ideoloji benimsenmiş, ihracata yönelik kalkınma anlayışına yönelinmiştir. 12 Eylül darbesiyle emek hakları askıya alınmış, zaman içinde sermaye akışları serbest bırakılmış, 1994,1999 ve 2001 krizlerinin yaşandığı inişli çıkışlı bir dönemden geçilmiştir. Kemal Derviş dönemiyle ülke krizden çıkış için IMF’den borçlanma karşılığı en geniş neoliberalleşme, özelleştirme, kuralsızlaştırma, eğitim, sağlık, tarım dahil bir çok kritik sektörde piyasalaşma sürecine girilmiştir. AKP işte bu ekonomik kemer sıkma programına tepkiyle iktidara gelmesine karşın, IMF programını sadakatli bir şekilde hayata geçirmiştir. Ancak zaman içerisinde piyasacı zihniyetle yandaş kesimlere rant aktarma, tarikat cemaatleri bir ekonomik varlık olarak da kollama, devlette kadrolaşma eğilimleri başa baş gitmiştir. Çok ciddi borçlanmalarla, kamu işletmelerini özelleştirerek son döneme gelinmiş, 2023 seçimini kazanmaya yönelik faiz indirimleri, vergileri erteleme, rezervleri harcayarak döviz kurunu sabit tutma politikaları ekonomiyi çıkmaza sokmuştur. Gelir ve servet dağılımı ücretli kesimler aleyhine keskin biçimde bozulmuş, enflasyon kontrolden çıkmıştır. Şimdi uygulanan yüksek faizle yabancı sermayeyi çekme izlenmekte, ilke enflasyon içerisinde durgunluk, yani stagflasyonun eşiğinde debelenmektedir.