100 Yıl Önce Filozofların 'Aşkın Büyük Umutsuz Çığlığı' Diye Nitelendirdiği Baş Belamız Depresyon Hakkında İlginç Teoriler

100 yıl geriye gidip baba filozoflardan depresyon hakkında ortaya atılan teorileri dinlemeye ne dersiniz?

Hobi olarak depresyona girdiğimiz şu dönemde, bir şarkı sözüyle veya içine sürükleyen bitmek bilmeyen yalnızlık halinin kurbanı olmayan var mı?

Depresyon, bireylerin normal bir yaşam sürecinde, sosyal çevresini ya da çalışmalarını engelleyen bir duygudurum bozukluğu olarak literatürde geçiyor, halk ağzında 'doldur doldur' diye de belirtilerini göstermektedir. 

Peki bu derdimizin bir çaresi yok mudur sorusunun cevabını aslında seneler önce filozoflar da irdelemiş...

Sigmund Freud, yaklaşık 130 yıl önce depresyonun yetersiz cinsel uyarılma sonucu bir tepki olarak ortaya çıktığını kaleme aldı.

www.stashmedia.tv

Freud, birçok depresyon vakasının biyolojik faktörlere bağlı olduğunu iddia etmiştir. Bununla birlikte, bazı depresyon vakalarının aile bireylerinden birinin kaybedilmesi veya reddedilmesi ile bağlantılı olabileceğini savundu. Depresyon keder gibidir, çünkü genellikle önemli bir ilişkinin kaybına tepki olarak ortaya çıkar. 

Freud'a göre melankoli, sevilen birini sevgi ve haz objesi olarak yitirdiğimizde yaşanan bir ruh halidir. Kişi kaybedilen sevgi nesnesine karşı kızgınlık duyar, ancak bu kızgınlığı kişi sevgi nesnesine değil, kendi benliğine yöneltir. Bireyin kayıp kişiyle özdeşleşmesidir, böylece kaybedilen kişiye karşı bastırılmış öfke kendi kendine yönelir. İç yönelimli öfke, bireyin özgüvenini azaltır ve gelecekte depresyona maruz kalmasını savunmasız hale getirir.

Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung depresyonun temellerinin libido olduğunu ileri sürmüştür.

Depresyon normal ve patolojik olarak farklılaşır. Patolojik depresyon ayrıca basit ve melankolik olarak ayrılmıştır. Jung'un depresyon hakkındaki düşünceleri bu kuramsal bakış açısıyla tanımlanır. Jung'un depresyonu açıklamak için kullandığı kavramlar libido teorisinden türemiştir. Azalan libido sonucu aynı oranda enerji ve eğlence kaybına yol açarak, kişinin geçmişteki olayları tekrar bilincinde uyandırması, bireyin depresyon eşiğine geçiş yapmasını kolaylaştırıyor.

'Depresyon, tükenmiş egonun tecrübesidir.' 

Karl Abraham'ın da manik-depresif bozukluklar teorisi, libido ve aşk nesnesine bağımlılık kavramına dayanıyordu.

Karl Abraham, cinsellik psikolojisi, karakter gelişimi, manik-depresif bozukluklar ve sembolizm üzerine önemli teorik katkılarda bulunan bir psikanalist.

1911'de yazılmış ve 1912'de yayınlanan bir makalede, depresyon veya melankolinin, bir aşk nesnesinin kaybından sonra korkma durumu olduğunu öne sürüyor. 'Depresyon endişe duymaktan korkmaktır. İnsanlar bireysel dürtüyle memnuniyeti için çaba gösterdiğinde fakat baskıyla ona ulaşması engellendiğinde, endişe meydana geldiği gibi, cinsel bir amaçtan vazgeçilmesi gerektiğinde de depresyon meydana gelir.'

Bir diğer büyük isim, Sandor Rado depresyonu "aşkın büyük umutsuz çığlığı" olarak nitelendiriyor.

Rado ruhsal bozukluğun sebebini aşka yönelik tutumlardan ortaya çıktığını öne sürerek, erken depresyon teorisiyle Abraham ve Freud'u desteklemiştir. Özellikle depresiflerin, ilişkilerinde bağımlı, özverili, öfkeli ve gerçekçi olmadığını ileri süren düşünür bu hipotezlerini belli bir yaş aralığına anket uygulayarak doğruladı. 

'Depresif kişi kendine güveni yoktur ve sürekli beğenilme ihtiyacı içerisindedir.'

Hepimizin ortak derdi aşk, hepimizin ortak teşhisi depresyona açılan tek kapı.

100 yıl önce teşhis konmuş belki de hepimizin bunu kabullenerek ilerlemeye devam etmesi gerekiyordur, artık sorun olarak görmektense çözüm odaklı olmanın tam vakti!

Popüler İçerikler

151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi