10 Madde ile Atatürk ve O'nun Sofra Adabı

Atatürk düşmanları için bulunmaz bir nimetti onun sofraları. Atatürk'e en çok bu sofralar aracılığıyla iftira atıldı. 'İçki sofralarında gününü gün etti' diye zehirlendi binlerce genc Türk'ün kafası. Peki işin aslı neydi, ne yapılır, ne içilir, neler konuşulurdu bu sofralarda?

İçeriğe öncelikle Sabiha Gökçen'in şu sözleriyle başlamak isterim: 

“Şu bilinmelidir ki, Gazi Paşanın sofrası asla bir işret âlemi yeri, bir vakit geçirme, bir zaman öldürme yeri değildi. Dünya ve yurt sorunlarının, ilmin, felsefenin, sanatın, insanlık idealinin ve uygar Türk ulusunun geleceğinin sabahlara kadar tartışıldığı bir okuldu bu sofra.”

1. Kara Tahta Eksik Olmazdı / ''Bu, bir içki ve cümbüş sofrası değildi.''

Yemek masasının bir kenarında kara tahta dururdu. Yemeğe katılanlar düşüncelerini bu kara tahtanın önünde tebeşirle bir şeyler çizerek ve yazarak anlatırlardı. Ayrıca her tabağın yanına bir not defteriyle kalem konurdu.

Atatürk’ün sofrası sadece Çankaya’da kurulmazdı. Dolmabahçe Sarayı’nda, Yalova’daki köşkte ve Florya Deniz Köşkü’nde de kurulan sofralar dillere destandı. Bu sofraların ana fikrini ünlü yazar Falih Rıfkı Atay şöyle özetlemişti: 

“Bu, bir içki ve cümbüş sofrası değildi. Dostları hatta düşmanlarıyla sohbet ve tartışma meclisiydi. Savaş ve devrim günlerinde meseleler konuşulduğu sırada hiç içmez veya pek az içerdi. Eski Osmanlı deyimiyle pek edepliydi.”

2. Kahvaltısı

Atatürk’ün akşam sofrasına gelmeden önce diğer öğünlerine de bir göz atalım. 1931-1935 arasında köşkün aşçılığını yapan Halit Atay’a göre kahvaltıda favori yemeği, iki yumurtalı beyaz peynirli omletti. Genellikle kahvaltısı çok sadeydi. Bir bardak soğuk ayran eşliğinde yediği bir dilim ekmek çoğu zaman güne başlaması için yeterli olurdu. Kahvaltıdan sonra koltuğuna çekilir, sigarasının eşliğinde sütlü kahvesini içerken gazeteleri okurdu. Atatürk koyu bir sigara tiryakisiydi. Günde üç pakete yakın sigara içtiği söylenir. Bu sigaralara da 15 fincan kahve eşlik ederdi.

3. Öğle Yemeği

Öğle yemekleri de kahvaltı kadar sadeydi. Genellikle kuru fasulyeyle pilav yerdi. En sevdiği yemek bu ikiliydi. Bu sevgisini “askerden kalma bir alışkanlık” diye açıklardı soranlara. Fasulyeyi her öğün yiyebilirdi. Gece yarısı, sabaha karşı, öğle ve akşam. Onun için mutfakta fasulye tenceresi eksik olmazdı. Arada bir de karnıyarığı veya etli taze bamyayı, pilavla karıştırarak yediği olurdu. Tabii yanında yoğurdu eksik etmezdi. Çok sık olmamakla birlikte arada bir ıspanaklı börek ısmarlardı. Bu börek ona annesini ve Selanik’teki çocukluğunu hatırlatırdı. Böreğin yanında mutlaka soğuk ayran içerdi.

4. Ve Akşam Sofraları

Akşam sofrasıysa başlı başına bir olaydı. Bu masada her akşam düşünürler, yazarlar, sanatkârlar, bilim insanları, siyasetçiler, diplomatlar, yakın dostları yer alırdı. Bir de bu sofranın değişmeyen demirbaşları vardı: Falih Rıfkı Atay, Ruşen Eşref Ünaydın, Hasan Cemil Çambel, Yunus Nadi, Hazım Onat, Necmi Dilmen, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Dr. Reşit Galip, İbrahim Grantay, Salih Bozok, Şükrü Kaya, Kılıç Ali bunlardan bazılarıydı.

Sofrayı şef garson İbrahim Ergüven hazırlardı. İşin en zor yanı buydu. Çünkü Atatürk sofra düzeni konusunda çok titizdi. Kılıç Ali onun bu titizliğini şöyle anlatıyordu:

 “Sofranın çok muntazam olmasını isterdi. Sofranın örtüsünde, tabaklarda, çatal bıçaklarda, bir çarpıklık olursa bizzat düzeltir; ondan sonra sofraya otururdu.”

5. “Arkadaşlar, hükümet uyandı hadi biz artık yatalım”

Akşam sofrası, Atatürk’ün hoş geldin konuşması ve kadeh kaldırmasıyla başlıyordu. En sevdiği içki, meşe fıçıda hafif sararıncaya kadar dinlendirilmiş rakıydı. Bu rakı onun için özel olarak damıtılırdı. Rakıyı yudum yudum, keyfini çıkara çıkara içerdi. Sofranın olmazsa olmazı sarı leblebi mutlaka iyi fırınlanmış olmalıydı. Mutfaktaki tavalarda ısıtıldıktan sonra servis edilirdi. Yoğurt, limonlu fava, üstüne zeytinyağı gezdirilmiş haşlanmış kuşkonmaz da masadan eksik olmayan mezeler arasındaydı.

Enginarı hiç yememişti. Hastalığının ilerlediği bir dönemde bu sebzenin karaciğere iyi geldiğini öğrenince pişirilmesini istedi. Ama maalesef ki bu siparişten kısa bir süre sonra komaya girdiği için enginarın tadını hiç öğrenemedi.

Akşam sofrası genellikle gecenin ilerleyen saatlerinde son bulurdu. Bazen günün ilk ışıklarına kadar sürdüğü de olurdu. Sabah sona eren akşam sofrasından kalkarken “Arkadaşlar, hükumet uyandı hadi biz artık yatalım” dediği rivayet olunur.

6. 'Yaren Sofralarıydı'

Atatürk ülke ve devlet meselelerinde önemli kararların alınması aşamasında konuyla ilgili uzman niteliğindeki kişileri köşke yemeğe davet eder,konuyu ortaya atar ve kişilerin görüşlerini sohbet ortamında dinler,gerekirse davetlilerden detaylı bilgileri sunmalarını isterdi.

Atatürk’ün sofrasıyla ilgili manevi kızı Sabiha Gökçen’in şu sözleri önemlidir:

“Şu bilinmelidir ki, Gazi Paşanın sofrası asla bir işret âlemi yeri, bir vakit geçirme, bir zaman öldürme yeri değildi. Dünya ve yurt sorunlarının, ilmin, felsefenin, sanatın, insanlık idealinin ve uygar Türk ulusunun geleceğinin sabahlara kadar tartışıldığı bir okuldu bu sofra.”

Sabiha Gökçenin de bizzat ifade ettiği gibi Atatürk’ün kurduğu akşam sofraları sanatın, müziğin ve düşüncelerin paylaşıldığı, bugünün deyimiyle “yaren sofralarıydı”.Sofra ve içki bahane, oluşturulan ortam ise feyz alınan, ders alınan ve belleklere kazınılan güzel anılardı.

7. Milletinin yiyemediği et yemeklerini kendi sofrasında bulundurmamıştır.

Atatürk’ün akşam düzenlediği ve dostlarıyla birlikte yediği yemeklerde genelde sebze ağırlıklı yemekler bulunur, ara sıra et ve tavuk türü menüler sofraya ilave edilirdi. Atatürk’ün yemek seçiminde de hassas davranır, kurtuluş savaşından çıkmış yoksul bir milletin mensubu olduğu bilincini asla göz ardı etmezdi. 

Halkının güç bela karnını doyurduğu, evlerinde etleri kurban bayramından bayramına gördüğünü hiç unutmamış, milletinin yiyemediği et yemeklerini kendi sofrasında bulundurmamıştır.

8. “İçkiyi severim fakat istediğim zaman bunu keserim.''

Atatürk’ün özellikle akşam sofralarında içki bulundurduğu ve içkiyi çok kullandığı iddialarına gelince;

O Türk geleneksel siyasetçileri gibi ne içtiğini ne yediğini saklamamıştır kamuoyundan. Bu konuda hiç ikiyüzlü olmamıştır.

Mustafa Kemal içkiyi sevdiğini, fakat içki müptelası olmadığını özellikle ifade etmiştir. Ruşen Eşref Ünaydın Atatürkle ilgili bir anısını nakletmiş ve kendisine;

“İçkiyi severim fakat istediğim zaman bunu keserim. Vazifem esnasında bir damlasını dahi ağzıma koymam. Vatan işlerine içki karıştırmam. İçki ve vazife ayrı şeylerdir”. Sözleriyle de bu konuya açıklık getirmiştir.

Atatürk özellikle o ünlü “NUTKUNU” hazırladığı üç ay boyunca ağzına bir damla içki koymamış, inatla ve sabırla “nutuğunu” bitirmiştir.

9. Ramazan Ayında

Atatürk Ramazan aylarında müzikli yemeklere ara verir, özellikle kandil gecelerinde Çankaya’da Kuran-ı Kerim’den sureler okuturdu. Zaman zaman Hz. Peygambere övgüler yağdırır, kendisinin iyi bir devlet adamı ve güçlü bir komutan olduğunu etrafına söylermiş.

10. Sonuç olarak

Sonuç olarak birçok devlet, memleket, dünya meseleleri zaman zaman sofraya gelmiş, orada konuşulmuş, hatta kararlara bağlanmıştır. Bu açıdan 'Atatürk'ün Sofrası' bir çağın portresidir. Devlet, memleket ve dünya olayları, Atatürk sofrasının aynasına yansır, ulusal görüşe orada dönüşürdü.

Günümüzün gençleri mutlaka Atatürk’ü iyi araştırmalı, yaşantısını, fikirlerini, düşüncelerini iyi etüt etmeli ve ondan alacağı feyzlerle aydınlık ışıklara, çağdaş ve ileri ufuklara daha azimle ve güçle koşmalıdır.

Popüler İçerikler

Görüşme Esnasında Erkeğe Maddi Sorular Sorulmasını Destekleyen Kadın Tepkilerin Odağında
Wanda Nara ile Yasak Aşk Yaşadığı Öne Sürülen Keita Balde Sivasspor'dan Gönderildi
Bakanlığın Gıda İfşaları Devam Ederken En Fazla At ve Eşek Etinin Satıldığı Şehirler Belli Oldu