Entelleri kimse sevmez, peki ya onları gerçekten anlamaya çalıştınız mı hiç? Ne kadar yalnız, ne kadar dışlanmış hissettikleri hakkında en ufak bir fikriniz var mı? Onlar aslında bu toplumun esas ezilmişleridir...
Entelleri kimse sevmez, peki ya onları gerçekten anlamaya çalıştınız mı hiç? Ne kadar yalnız, ne kadar dışlanmış hissettikleri hakkında en ufak bir fikriniz var mı? Onlar aslında bu toplumun esas ezilmişleridir...
Diğer tüm çocuklar teneffüste yakartop falan oynarken 'entel' çocuk sınıfta kalıp defter kenarlarına resim çizmeyi, ansiklopedi okumayı tercih etmektedir. Çocuk erkek ise, futbol ile ilgilenmediği için dışlanır. Kız ise ip atlamadığı ve bebeklerle oynamadığı için...
Yani bir entelin çocukluğu travmalarla doludur... Yalnızdır entel!
'Gözlerimle!' diye haykırası gelir entelin bu aptal soru karşısında. Ama yapmaz, yapamaz... Çünkü o da arkadaş edinmek ister. Zaten zor edindiği üç beş arkadaşı da kaybetmemek için susar, dilini ısırır da belli etmez.
Not: Bu soru, 'niye okuyorsun ki' ve 'okuyunca ne olacak ki' gibi sorularla da kendini gösterebilir. Hatta 'bu ne ki ben hayat üniversitesini bitirdim' cümlesi de sıkça tercih edilir enteli aşağılamak için. Gösterilen tepkinin boyutu, kitabın kalınlığı ile doğru orantılıdır.
En son izlediği yerli dizi Bizimkiler'dir entelin. Bu yüzdendir ki önemli bir dizinin gösterildiğinin ertesi günü ofisteki veya okuldaki hatunlar toplaşıp 'Ay ben onun saç rengine bayıldım, yaptırsam mı' diye konuşurken yorum yapamaz entel. Öylece bakar...
Aslında içten içe hep normal bir insan olmak ister zavallı entel. En aptalca TV şovlarını gizli gizli izler de kendisi gibi entellerin yanında bozuntuya vermemek için saklar bu yönünü. 'Ben pek izlemiyorum ama bu Ahmet denen adam...' diye başlayan cümlelerin ardından, zamanla dizilerdeki tüm karakterleri en ince ayrıntısına kadar bildiğini fark edersiniz. Yaptığı hareket, sigara tiryakilerinin 'içime çekmiyorum ki zaten' bahanesi gibi bir şeydir.
Yapmaz, yapamaz entel... O popçuya neden tüm ülkenin hayran olduğunu çözemez. İş yerindeki molalarda konuşulan konulara 'o kim ki?' diye giriş yapacak olsa herkes kahkayayı basar, 'Ay Kımılcan'ı bilmiyo musuuuun! Yuuuuh sanaaaa!' cümlesini sarf eden biri muhakkak çıkar gruptan. Oysa ki iş arkadaşları keşke klasik müzikten, cazdan konuşabilseydi...
Futboldan anlamaz, takım tutmaz, neden tutulduğunu da bilmez entel. 'Maç var' diye heyecanlanıp birinin evinde toplanılır, pizzalar istenir de uzaktan bakar... O maç kazanılır, eş dost komşu kol kola girer, araba konvoyları oluşur, sokaklara çıkılır da katılamaz... İçi gider katılamadığı için aslında, pencereden o konvoya bakar da göz yaşlarını içine akıtır entel...
Çok okur entel, sadece içinde yaşadığı coğrafyanın dinini değil başka dinleri de inceler. Bu yüzdendir ki kendisini herhangi bir dine ait hissedemez. Dinlerin hepsinde biraz katıldığı biraz da katılmadığı yanlar görür. Din dersinde gerçek fikrini söylerse düşük not alacağı için, öğrencilik yılları boyunca susmak zorunda kalır entel...
Çoğu zaman iyi yaptığı şeyleri saklar entel; ama hırslı olduğundan değil, arkadaş kaybetmemek için susar. Ya birileri sınavdan 100 aldığını duyar da kıskanırsa? Ya arkasından 'amma da havalı' derlerse? Başarılarını ve sevincini kimseyle paylaşmaz, paylaşamaz, şiir yarışmasından aldığı dereceyi şöyle bir bara gidip ıslatamaz kankalarıyla entel...
Demokrasiye inanır entel inanmasına ama kendisini temsil edecek parti bulamaz. Ne sağcıdır ne solcu; hiçbir yere ait hissetmez kendisini. Oy pusulasında eli Faucault sarkacı gibi bir ona bir buna gider gelir.
Bunca yıl toplumdan dışlanmış olan entel geçmişe dönüp baktığında sadece kalp kırıklıkları görür. Ama artık o kritik yılları geride bırakmıştır; kimseye kendisini ispatlamak ve sevdirmek zorunda değildir. O hocadır, bilgedir, profesördür, sanatçıdır, ustadır, yani saygınlığın doruğundadır. Yaşına hürmeten kimse ona itiraz edemez.
Böylece ilk kez toplum tarafından kabul gören entel ne yapacağını şaşırır; geçmişten intikam alırcasına konuşur da konuşur.
Çünkü 50 yaşını geçmiş bir enteli susturabilecek kimse yoktur!