Bu ilk yalnızca taktiksel bir siyasi hamle değil, aksine toplumsal bir organizmanın kendine olan güvenini inşa eden ve bize, aidiyetimizin temelini oluşturan bu topraklarda, irademizin eseri olarak bir vatanın varlığını hatırlatan epistemolojik bir kırılmanın manifestosu niteliğindedir.
Cumhuriyet'i ilan ederken, Saltanat'ı ve Hilafet'i tasfiye ederken sergilediği radikalizm, basit bir yönetim biçimi değişikliğinden ziyade, bireyi kul olmaktan çıkarıp özgür bir yurttaş konumuna yükselten, kadını toplumsal hayatın görünmezliğinden sıyırıp onu siyasetin ve kamusal alanın merkezine yerleştiren ve bu sayede bizlere, bugün sahip olduğumuz modern kimliğin tüm bileşenlerini bahşeden, dolayısıyla minnet duygusunun salt duygusal bir tepki değil, aksine bu kimliğin kurucu unsurlarına dair tarihsel bir bilinçlenmenin kaçınılmaz sonucu olduğu bir sosyolojik devrimin ta kendisidir.
'Hayatta en hakiki mürşit ilimdir' şeklinde özetlenebilecek olan pozitivist ve rasyonalist düsturu, yalnızca pedagojik bir öğüt olmanın çok ötesinde, dogmatik düşüncenin bin yıllar içinde ördüğü zihinsel prangaları kırmayı ve bireyi, eleştirel aklın ışığında kendi hakikatini inşa edebilen özerk bir varlık haline getirmeyi amaçlayan, bu uğurda minnetimizin bir borç değil, bir var olma biçimine dönüştüğü felsefi bir projenin temel dayanağıdır.
Dolayısıyla, her 10 Kasım'da hissettiğimiz ve ifade etmekte kelimelerin kifayetsiz kaldığı o derin minnet ve sarsılmaz aidiyet hissi, geçmişe dair romantik bir özlemin değil, onun 'Tam bağımsızlık' ve 'Muasır medeniyet' olarak formüle ettiği, ancak nihai hedefi olarak her daim 'daha ileriye' işaret eden bu bitmeyen projede, kendi payımıza düşen sorumluluğu ne ölçüde yerine getirebildiğimiz sorusunun, kolektif vicdanımızda yarattığı titizlik ve kendini hesaba çekme eyleminin doğal bir dışavurumu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Onun 'İstikbal göklerdedir' vizyonuyla somutlaşan ileri teknoloji ve bilim idealinin, günümüz dijital çağının yapay zeka, uzay teknolojileri ve biyogenetik gibi sınırları zorlayan disiplinlerinde ne denli bir öngörüyle şekillendirilmiş olduğunu idrak etmek, minnetimizi, geçmişe statik bir saygı duruşu olmaktan çıkarıp, geleceği aktif bir şekilde inşa etme azmine dönüştüren ve bu anlamda onun projesini tamamlanmamış bir metin olarak okuyup sürekli yeniden yorumlamamızı zaruri kılan dinamik bir olgudur.